Armageddon ve Kabe Savaşı yaklaşıyor mu

Endişe ettiğim, ürktüğüm o tehlikeye çok önceden dikkat çekmiştim.
 Armageddon ve Kabe Savaşı yaklaşıyor mu

İslam içi Armageddon, Kasım Süleymani ve Kabe Savaşı

Endişe ettiğim, ürktüğüm o tehlikeye çok önceden dikkat çekmiştim. Sadece bir endişe değildi çünkü. Bölge, ülkelerimiz, hepimiz oraya doğru sürükleniyorduk. Bazılarının Armageddon diye bilinen ve yıllardır beslenen kıyamet savaşı senaryosu yeniden formatlanıyordu çünkü.
ABD'li neoconların, İsrail aşırı sağının pompaladığı, “Tanrı'yı kıyamete zorlayarak” Armageddon savaşını erkene alma düşüncesi, Müslümanların kendi içinde kıyamet savaşına dönüştürülüyordu. Çok kirli, kanlı bir senaryo hazırlanıyordu ve bizler hala buna, bugün bile uyanabilmiş değiliz.


İslam içi Armageddon


Bizim kıyamet savaşımız, bize dayatılan, altyapısı oluşturulan, inci ince işlenen, mezhep savaşı projesiydi. Armageddon efsanesi İslam içi Armageddon'a dönüştürülüyor, “Savaş İslam'ın kalbine yerleşecek, İslam kendi içinde savaşacak” tezleri bu yollar gerçeğe dönüştürülmek isteniyor.
Maalesef, ne yazık ki, Türkiye ve bölgedeki gruplar, günübirlik kavgaların ötesine geçip resmin tamamını göremiyorlar. Bu kadar savaş, acı, yıkım bile onları uyandırmaya maalesef yetebilmiş değil. Bugün bile bu projeyi anlayabilmiş değiliz. Herkes birbirine küfrederken, herkes üç beş kuruşluk hesaplarla Müslümanlar adına hükümler verirken bizim bu kaos fırtınasından kurtulmamız imkansız görünüyor.
İnsanı üzen, korkutan, endişelendiren o büyük projeler değil. Müslümanların içinde bulunduğu basiretsizlikler, coğrafyanın içine yuvarlandığı çaresizliklerdir.


Tanklar Kabe'ye dayanmadan


Buraya nereden geldim, anlatayım.


Bir süredir “Tanklar Kabe'ye dayanmadan, Mekke Savaşı başlamadan” başlıkları altında yazılar yazıyorum. İlk başta bu yazılar, iddialar, uyarılar şaşırtıcı, şok edici oldu, rahatsızlık verdi. “Bu da nereden çıktı” diyenler oldu.


Ama Irak işgalinin, Suriye savaşının nerelere uzanacağını bilmek kehanet değildi. Biraz dikkatli okuyan, gözlemleyen, takip eden herkes gerçeği görecekti. Bir adım sonrasını, savaşın ve krizlerin hangi bölgelere yöneleceğini, hangi ülkeleri vuracağını, kasıp kavuracağını bilecekti.


Suriye'deki güçler savaşı ve İran'ın bütün gücüyle bu savaşın içinde yer alması, Yemen'e müdahalesi ve oradaki iç savaşı körükleyerek Suudi Arabistan'ı çevrelemeye girişmesi, Irak'ı denetimi altına alarak ülkeyi Sünniler için yaşanmaz hale getirmesi, aslında İran'ın öncülük ettiği mezhep savaşlarının ilk adımlarıdır.


İran PKK ile ortak Türkiye'yi çevreliyor


Tahran, Yemen'den Suudi Arabistan'ı, Suriye üzerinden de Türkiye'yi kuşatmakta, çevrelemektedir. Kuzey Suriye Koridoru, Türkiye ile Sünni Araplar arasına tampon bölge oluşturma ve Kürtleri Türkiye'yle ve Araplara karşı kullanma hesapları tamamen Tahran'ın projeleridir. Bu amaçla PKK ile ortak hareket etmektedir. İran Suriye üzerinden Türkiye ile açıktan savaşmaktadır. Yemen üzerinden de S. Arabistan'la savaşmaktadır.
Yemen, Hizbullah üzerinden Lübnan ve Suriye. İran üç koldan savaş yürütmektedir. Ancak asıl savaş bunlar değil, çok daha vahim bir Fars emperyal projesi vardır. İşte ben de tam burayı anlatmak istiyorum.

Kasım Süleymani savaş suçlusudur


İran'ın Suriye'deki örtülü operasyonlarını komuta eden, mezhep savaşı, cinayet ve kıyımlarla anılan, tipik bir savaş suçlusu olan Kasım Süleymani, artık ülkeleri tehdit etmeye başladı. Hamaney'e bağlı Kudüs Kuvvetleri'nin komutanlarından Süleymani, Bahreyn'i açıktan tehdit etti, ülkede iç savaş çıkaracaklarını söyledi.
Bahreyn hükümetinin, Süleymani'ye ve Devrim Muhafızlarına bağlılığı belli Şeyh İsa Ahmet Kasım'ı vatandaşlıktan çıkarması, onun mezhepçilik ve şiddet propagandası yaptığını, dış güçlerin (Bu İran oluyor) çıkarları için çalıştığını söylemesi, İran'ın ülke dışındaki silahlı unsurlarını harekete geçirdi. Elbette İran derin devleti ve Hamaney'in talimatıyla. Dikkat ederseniz, Irak'ta da Muktada Sadr aynı amaçla isyan ve protesto çağrıları yapıyor.


Bütün bölgeyi iç savaşla tehdit etti


Süleymani'nin tehdit dilini dikkatle değerlendirmek lazım. Gelecekte bu dil başka ülkeler için de kullanılacak çünkü. “Bahreyn ve bölgeyi saracak yangının ilk kıvılcımının ateşleneceği, Bahreyn'in görülmemiş bir silahlı direnişle yüzleşeceği, halkın silahlı direnişe geçeceği ve bu silahlı hareketin bölgedeki başka ülkelere de sıçrayacağı” şeklinde. Bir mektupla bildirilen bu tehditler arasında, silahlı direnişin Bahreyn'i meşru gören ülkelere (Bu Suudi Arabistan oluyor) de sıçrayacağı ifade ediliyor.
Suriye'de sayısız insanın kanına girmiş bir savaş suçlusunun İran adına dünyaya ilan ettiği savaş cümleleri bunlar. Herkesi tehdit ediyor. Bütün Körfez ülkelerini. Yarın Türkiye, “Ne oluyor, Bahreyn'e dış müdahaleye karşıyız” türü bir açıklama yapsa, aynı savaş ilanı Türkiye'ye yönelecek. Zaten Süleymani ve cinayet timleri Suriye üzerinden açıktan Türkiye ile savaşıyor.


Fars emperyalizmi her bölgeyi yakıyor


Peki ben “Tanklar Kabe'ye dayanmadan”, “Mekke Savaşı çıkmadan” başlıklarıyla neden o yazıları yazdım. Bunun için. Bölgede yüzlerce Kasım Süleymani olduğu için. İran'ın İslam'ı da Şiiliği de bir Fars emperyal haritası için kullandığını bildiğim için. Bir iki yıl içinde savaşın Basra Körfezi'ne yayılacağını, bütün Körfez ülkelerinin İran tehdidi altında olduğunu, Tahran'ın nihai hesabının Kabe'ye dayanmak ve Suudi Arabistan'la hesaplaşmak olduğunu bildiğim için.
Ve bunu mezhep savaşı olarak formatlayıp öyle satacaklar bize. Şii-Sünni Savaşı olarak pazarlayacaklar. O zaman hepimiz mezheplerimize göre saflar, taraflar tutacağız. Ama bu savaşın İslam'la, mezheple hiç alakası yoktur. Batı'nın, neocon ve İsrail aşırı sağının “İslam içi savaş” savaş tezi ile İran'ın Fars yayılmacılığı birleşip “İslam için Armageddon” projesine dönüştürüldü.


İki yıl içinde Basra Körfezi karışacak


Daha önceki cümlelerle tekrar edeyim: İki yıl içinde Basra Körfezi karıştığında, hemen ardından S. Arabistan savaşla yüzleştiğinde, Türkiye hem Doğu'dan hem de Batı'dan gelen tazyiklerle sarsıldığında büyük şaşkınlık yaşayacağız. Müslüman coğrafyanın en büyük zaafı siyasi öngörüsüzlüğü, basiretsizliğidir. Bazı ülkelerin en büyük ihaneti, coğrafyamıza yönelen yüzyıllık istila hesaplarının arkasına gizlenip, bu çirkinlikten pay kapma ahlaksızlığıdır.
Suriye savaşı bittiği anda, o uğursuz dalgalar Basra Körfezi'ne yönelecek, Körfez ülkeleri İran tehdidiyle yüzleşecektir. Savaşın Körfez'e yerleşmesi ise İran-S. Arabistan savaşı demektir. Bu sırada İran tanklarının Kabe kapılarına dayanacağına inanıyorum. İşte size İslam iç savaşı dedikleri büyük felaket!


Körfez ülkeleri çok dikkatli olmalı!


1991 Körfez Savaşı'ndan başlayın, 2003 Irak işgaline ve bugünkü Suriye savaşına kadar hepsi Arap-Fars savaşıdır. Irak'ın işgali, ülkenin İran'a teslim edilmesiyle sonuçlanmıştır. Suriye'de Rus-İran işgali başarılı olursa Akdeniz'e kadar bütün bölge Tahran'ın denetimine geçecektir. Arap-Fars sınırı önceleri İran- Irak sınırıydı. Ardından Irak-Suriye sınırına geriledi. Suriye işgali başarılı olursa Arap dünyası Akdeniz'e kadar geriletilecektir.
Kuveyt'ten Katar'a kadar çok ciddi İran baskısı hissedilecek. Bağdat, belki ikinci kez ama bu sefer İran adına Kuveyt'i işgale girişecektir.
1979 İran devrimi ömrünü tamamlamış, yerine Fars yayılmacılığı ikame edilmiştir. S. Arabistan ve Körfez ülkelerine yönelik tehdit arttıkça Ürdün, Mısır ve Kuzey Afrika ülkeleri de İran karşıtı bir tavır alacaktır.


Acil bir müdahale yapılamazsa, bütün kutsalların ayaklar altına alınacağını, Türkiye'nin bu büyük felaketten ağır yaralar alacağını düşünüyorum. Tanklar Kabe'ye dayanmadan yapacağımız çok şey var. Yeter ki, işin vahametini kavrayalım…

https://www.trakya22.com adresinden 23 Kasım 2024, 07:50 tarihinde yazdırılmıştır.