Dünyanın en büyük istihbarat ağının teknolojisinin başındaki isim bizi neden uyardı: “Bilginize kim sahip çıkıyor ve onunla ne yapıyor, hiçbir fikriniz yok!”
Radikal gazetesi yazarı Serdar Kuzuloğlu, Cebinizde bir Amerikan casusu var! başlıklı yazısında, teknolojinin mümkün kıldığı hayatlarımız üzerindeki korkunç dijital kontrolü yazdı.
İlgili kısım şöyle:
Gus Hunt, 1985’te analist olarak girdiği Amerikan İstihbarat Servisi ‘de (CIA) şu an CTO; yani Chief Technology Officer unvanıyla çalışıyor. Türkçesiyle dünyanın en büyük istihbarat ağının teknolojisinin başında.
Gus Hunt birkaç ay önce katıldığı bir konferansta çalıştığı kurumun veriye bakışı, ondan faydalanma hedefleri ve bunu gerçekleştirmek için yürüttükleri stratejiye dair ilginç (ve biraz da ürpertici) bilgiler paylaştı.
Mobil cihazlarımızla ne kadar çok veri üretip paylaştığımızın detaylarına girmeye gerek bile yok. Ama bizim isteğimiz dışında paylaştıkları ya da hackerların onlar aracılığıyla erişebilecekleri bilgiler konusunda neredeyse hiçbir bilgiye sahip değiliz.
Ücretsiz, ticari bir örnekten yola çıkalım. ActiTracker adlı ücretsiz Android uygulaması aslen telefonunuzun hareket algılayıcılarından (sensor) topladığı bilgilerle gün içinde ne kadar hareket ettiğinizin kaydını tutup size raporlamayı vaat ediyor (bit.ly/17Wtfcp). Bunun için cihazınızın algılayıcılarını kullanıyor. Aklını da Fordham Üniversitesi’nde kablosuz algılayıcılardan veri madenciliği yapmaya yönelik geliştirilen WISDM adlı algoritmadan alıyor (bit.ly/17WtCE4).
WISDM sayesinde öğrenilebilenler ürpertici. Örneğin sadece telefonunuzdaki hareket ve yakınlık algılayıcılarını kullanarak ActiTracker (ve benzerleri) cinsiyetinizi yüzde 71 tutturma payıyla tahmin edebiliyor.
Kısa ya da uzun boylu, zayıf ya da şişman olduğunuza yönelik tahmininde başarı payı yüzde 80. Sizi tanıdıktan sonra o telefonu o an sizin kullandığınızı tahmin etme oranıysa yüzde 100. Bu yapının CIA ekibinin imkan ve araçlarıyla nereye vardığını da siz hayal edin.
En sıradan akıllı telefonun bile mikrofon, kamera gibi bileşenlere ek olarak hareket, ışık, dokunuş, yakınlık ve lokasyon gibi bir dizi algılayıcıya sahip olduğu bir çağdayız. Üstelik mantar gibi çoğalıyorlar. Hunt da bize telefonumuzu kapatsak dahi takipten kurtulamayacağımızı söylüyor.
Her şeyin bir algılayıcıya sahip olduğu, birbirine bağlandığı ve iletişim kurduğu bu dünyada Hunt ve ekibinin can simidiyse elbette teknoloji. CIA’in stratejisi bütün dijital verileri anında toplamak ve sonsuza dek saklamak. Elbette veriyi anında analiz edip sınıflandırmak da hayati önem taşıyor. Bunun için hem içeride geliştirmeler yapılıyor hem de dış teknoloji şirketlerinden destek alınıyor.
Gus Hunt’ın sunumdaki sözleri düşündürücü: “İnsanlığın yarattığı ‘bütün’ veriyi işleyebilme yeteneğine çok yakınız”.
CIA, milyarlarca dolarlık yazılım, donanım ve hizmet alımına ek olarak bir yandan da bu yapıları kullanacak uzmanlar yetiştiriyor.
Matematik, istatistik, veri mühendisliği, örnek tanımlama, profilleme, veri görselleştirme, veri depolama ve yüksek performanslı bilişim konularındaki uzman ordusu yeni çağın petrolü olarak adlandırılan bilginin işlenmesi için çalışıyor.
Özetle internet en az bizim kadar bizim ne yaptığımızı merak edenlerin de işine yarıyor. Özel ve kamu kurumlarının merakının dineceğine, iştahının köreleceğine yönelik hiçbir emare de yok.
Aklımızda kalması gereken bilgiyi yine Gus Hunt’ın sunumunun satır aralarından çıkaralım: “Bilginize kim sahip çıkıyor ve onunla ne yapıyor, hiçbir fikriniz yok!”