Edirne ve deprem gerçeği

Türk Mühendis Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Edirne İl Koordinasyon Kurulu Sekreteri Yılmaz Eren, Saros Körfezi kıyısındaki çarpık yapılaşmaya dikkat çekerek, “Enez ve Keşan’da deniz kenarındaki ruhsatlı yapıların dışında bir çok yapının mühendislik hizmeti almadan, denetimden geçmeden yapıldığını ve imar barışından yararlandığını görmekteyiz. Deprem esnasında en fazla etkilenecek bölgelerde bu çarpık yapılaşmanın önüne geçilmelidir” dedi.
Edirne ve deprem gerçeği

Türk Mühendis Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Edirne İl Koordinasyon Kurulu Sekreteri Yılmaz Eren, Saros Körfezi kıyısındaki çarpık yapılaşmaya dikkat çekerek, “Enez ve Keşan’da deniz kenarındaki ruhsatlı yapıların dışında bir çok yapının mühendislik hizmeti almadan, denetimden geçmeden yapıldığını ve imar barışından yararlandığını görmekteyiz. Deprem esnasında en fazla etkilenecek bölgelerde bu çarpık yapılaşmanın önüne geçilmelidir” dedi.

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Edirne İl Koordinasyon Kurulu tarafından İzmir’de meydana gelen depremin ardından “Edirne ve Deprem Gerçeği” konulu basın toplantısı düzenlendi.

Toplantıda konuşan TMMOB Edirne İl Koordinasyon Kurulu Sekreteri Yılmaz Eren,  İzmir depreminin bir kez daha olası depremin ölümcül yüzünü hatırlattığını belirterek, “Türkiye’nin bir deprem ülkesi olduğunu ve Deprem Gerçeği ile yaşamak zorunda olduğumuzu biliyoruz. İlimizde MTA tarafından yayımlanan yenilenmiş diri fay haritasına göre aktif fay bulunmamaktadır. Fakat, Kuzey Anadolu Fay hattı Edirne ilimiz sınırlarına Saros Körfezi içerisinde yer alan Ganos Segmenti ile Saros kıyılarımıza yaklaşık 8 km uzaklıkta yer almaktadır. Marmara Denizi içerisinde beklenen büyük depremin il sınırlarımıza uzaklığı ise yaklaşık 80 km’dir. Edirne yereline baktığımızda; eski tarihlerde yakın çevremizde büyük depremler olmuştur ve olmaya devam edecektir. Son birkaç yıl içinde Havsa, Lalapaşa, Keşan, İpsala ilçelerinde küçük ölçekli depremler olduğunu unutmayalım” dedi.

“İLİMİZİN JEOLOJİK YAPISININ BİR KISMININ AKARSU VE DENİZEL ÇÖKELLER OLUŞTUĞU BİLİNMEKTE”

1912’de yaşanan depremin Trakya Bölgesi’nde yıkımlara yol açtığını belirten Eren, “Yakın zamanda Trakya’da en büyük deprem Kuzey Anadolu fay Hattında, 1912 yılında 7,4 büyüklüğünde gerçekleşmiştir. Mürefte-Şarköy depremi olarak bilinen bu felakette, 310 köy ağır derecede hasar görmüş, 313 kilise ve cami, 25000 civarında ev yıkılmış, 2832 kişinin ölmesine yol açmıştır. Yaklaşık 100 km yarıçaplı alan içerisinde yer alan tüm kamu binaları yıkılmıştır. Yaşanan bu büyük depremin Trakya bölgesindeki nüfus ile günümüzdeki mevcut nüfus yoğunluğu karşılaştırıldığında çok ciddi sonuçlar doğuracağı görülmektedir. Gökçetepe açıklarında 2014 yılında 6,9 büyüklüğündeki oluşan depremde Saros sahilindeki köyler ve yazlıklarda maddi hasarlar gözlemlenmiştir. Hasarlı yapıların özellikle alüvyon zeminlerde yer alması dikkat çekmiştir. Deprem meydana gelmesi ile jeolojik oluşumlara bağlı olarak zemin davranışları değişmektedir İlimizin jeolojik yapısının bir kısmının akarsu ve denizel çökeller ile oluştuğu bilinmektedir. Depremin odak ve uzaklığına bağlı olarak yapıların zeminde sıvılaşması, taşıma gücü yenilmesi gibi sorunlar ortaya çıkabilmekte; yapı kalitesine ve statiğine göre yıkılmalar yada büyük hasarlar oluşmaktadır. Benzer durumu 1999 yılındaki Gölcük depremi ile 100 km uzaklığındaki İstanbul Avcılar da yaşadık. Bozuk zemin ve kötü yapı kalitesi ile bir çok yapı yıkılmıştı. Şimdi İzmir Bornova-Bayraklı bölgelerinde, yaklaşık 70 km uzaklıkta meydana gelen deprem de kötü zemin ve kötü yapı kalitesini görebilmekteyiz. ilimizin jeolojik oluşumunda alüvyon ve sıvılaşmaya duyarlı alanların olduğu göz önüne alınarak  yapılaşmalar da zemin dikkate alınarak statik hesapların doğru yapılması , doğru yapı kalitesi, eksiksiz denetim gerekmektedir. Bilim insanlarınca , İlimizin yakınından geçen Kuzey Anadolu Fay Hattının kırılmasından kentimizin de ciddi şekilde etkileneceği öne sürülmektedir”dedi.

“BU ÇILGINLIKTAN VAZGEÇMEK GEREKİYOR”

Deprem bölgesinde çarpık yapılaşmaların önüne geçilmesi gerektiğini savunan Yılmaz Eren “Saros Körfezinde yapılacak FSRU Liman ve Boru Hattı projesi , Ganos fay hattına da yaklaşık 8 km mesafede yer almaktadır. Yıllık 10 milyar m3 gaz transfer edilmesi planlanan bu projenin fay hattına çok yakın olan bir alana kurulması çok tehlikelidir ve risklidir. Gölcük depremindeki rafine yangınlarını unutmadık.  Saros körfezi Trakya bölgesi ve ülkemiz için çok önemli bir doğal varlıktır. Bu çılgınlıktan vazgeçmek gerekiyor. Özellikle Enez ve Keşan’a ait deniz kenarındaki yapılaşmalara da dikkat çekmek istiyoruz. Ruhsatlı yapıların dışında bir çok yapının mühendislik hizmeti almadan, denetimden geçmeden yapıldığını ve imar barışından yararlandığını görmekteyiz. Deprem esnasında en fazla etkilenecek bölgelerde bu çarpık yapılaşmanın önüne geçilmelidır. İmar barışı adı altında, biz meslek odalarının ve sivil toplum örgütlerinin itirazlarına rağmen çıkartılan imar affının daha ne kadar cana mal olacağı meçhul. Hiçbir bir mühendislik hizmeti almadan yasal güvenceye kavuşturulan yapıların deprem esnasında onlarca insana mezar olacağını tahmin etmek için kahin olmaya gerek yok. Edirne Belediye Başkanlığı, Edirne merkezinde ekiplerini görevlendirerek çok katlı binaların altında faaliyet gösteren iş yerlerinin taşıyıcı sistemlerini, kolon ve kirişlerine olası değişiklikleri inceleme altına aldı. Ancak sınırlı elemanla, binlerce binanın gözlemsel incelemesinin yüzeysel kalacağının farkındayız.  Belediye başta olmak üzere kamu kurumlarının Deprem öncesi ve sonrası Strateji ve Eylem planlarının olup olmadığını varsa ne aşamada olduğunu biz meslek odaları dışarıda tutulduğumuz için bilmemekteyiz” dedi.

“MÜHENDİSLİK HİZMETİ ALMAMIŞ HER YAPI POTANSİYEL MEZARIMIZDIR”

TMMOB tarafından hazırlanan raporda vurgulanan önerileri bir kez daha hatırlattıklarını kaydeden Eren, “Yer seçiminden başlayarak imar planlarının afet riskine göre hazırlanması önem arz etmektedir. İçinde yaşadığımız binaların tasarım, inşa, denetim ve bakım süreçlerinin rant amaçlı yaklaşımlarla sürdürülmesi, depremlerin yıkıcı sonuçlarla karşımıza çıkmasına neden olmaktadır. Yapı tasarım, üretim ve denetim süreçlerinde TMMOB’a bağlı meslek odalarını devre dışı bırakan uygulamalara son verilmelidir. Odaların mesleki denetim faaliyetleri üzerine konulan engeller kaldırılmalı, Yerel Yönetimler bu konuda üzerlerine düşenleri eksiksiz yerine getirmelidir. Depreme dayanıklı yerleşim alanları ve yapılar tasarlamanın, üretmenin, deprem hasarlar, ve can kayıplarının azaltılmasının bilinen tek yolu, mühendis mimar ve şehir plancılığı hizmetlerinin eksiksiz bir şekilde uygulanmasıdır. Bu çerçevede; Denetimsiz ve kaçak yapılaşmaya derhal son verilmelidir. İmar afları yasaklanmalıdır. İmar barışı adı altında ruhsatlandırılan tüm ruhsatlar iptal edilmeli, bu yapılar incelenmelidir. Mevcut yapı denetim sistemi, zeminle ilgili mühendislik çalışmalarının arazi denetimlerini yerinde yapılmasını da kapsamalıdır. Denetim yoksa yıkım var. “Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı” geciktirilmeden uygulamaya konulmalıdır. Mevcut yapıların incelenmesinde yetkili denetim kuruluşlarının, mimar mühendis odalarının ve uzmanların katılımı mutlaka olmalı ve başta Hastaneler, Okullar ve Kamu binaları olmak üzere kentimizdeki tüm yapılar incelenmelidir. Kaçak, imara aykırı ve deprem riski içeren yapılar tespit edilerek il genelinde bir envanter çalışması yapılmalı ve bu yapıların güçlendirilmesi veya yıkılıp yeniden yapılması sağlanmalıdır. Unutmayalım can kayıplarına yol açan deprem değil yapılardır. Mühendislik hizmeti almamış her yapı potansiyel mezarımızdır” dedi.

https://www.trakya22.com adresinden 22 Kasım 2024, 23:58 tarihinde yazdırılmıştır.