Bu haber 14 Ekim 2014, Salı 00:27 tarihinde eklendi. 757 kez okundu.
Esad'ın Suriye'deki zulmü!
Zalim Esad rejiminin Suriye'de Müslümanlara uyguladığı işkence yöntemleri insanın kanını donduracak cinsten.
Zalim Esad rejiminin Suriye'de Müslümanlara uyguladığı işkence yöntemleri insanın kanını donduracak cinsten. Suriye rejiminin işkencehanelerinde 7 ay kalan Abdulkerim Berekat, ölüm sandalyesinden, bacaklarının kırılmasına bütün boyutlarıyla gördüğü işkenceleri anlattı.
Suriye’de 2011 yılının Mart ayında başlayan devrim hareketi, 200 bine yakın insanın ölümü onbinlerce ailenin yok oluşuna yol açtı. Binlerce kişi gözaltında kayboldu, bazıları ağır işkenceler altında hayatını kaybetti. Gösterilerin başladığı ilk günlerde başlayan gözaltılar ve işkenceler hala devam ediyor. İnsan hakları örgütlerinin ve BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’nin raporları, rejimin uyguladığı işkence yüzünden binlerce kişinin öldüğünü ortaya koyuyor.
Abdulkerim Berekat 36 yaşında. Ancak yüzüne bakanlar onu 50 yaşında zannediyor. Son 3 yılda yaşadıkları, başta ailesi olmak üzere ondan çok şey götürdü.7 ay boyunca ağır işkenceleriyle bilinen Kefer Suse cezaevinde kaldı.
İşte Abdulkerim Berekat’ın anlattıkları:
7 AY BOYUNCA İÇ ÇAMAŞIRLARIYLA KALDI
Cezaevine girdiğimizde üzerimizdeki bütün elbiseleri çıkardılar. İç çamaşırlarımızla içeri girdik. Çıkana kadar da o şekilde kaldık. Kol ve kafa kesmeye kadar her türlü işkenceye şahit olduk. 5 ay boyunca çok az yemek verdiler, ama işkence sürekli yapılıyordu. 5 ay sonra sorgulandım, ellerim ve ayaklarımı bağladılar gözlerimi kapattılar ve baş aşağı yukarıya astılar. Hem elleriyle hem de sopalarla dövmeye başladılar. Benden silahlı bir grubun komutanı olduğumu ve askeri noktaları patlattığımı itiraf etmemi istediler. 13 kişi iki metrelik bir hücrede tutulduk. Lambalar söndürülüyor kapkaranlık oluyordu, İnsanlar aynı anda oturamıyorlar, nöbetleşe bacaklarımızı içeri çekip kollarımızdan destek alarak oturuyorduk. Gözümün önünde 10 kişiyi öldürdüler.
'ÖLENLERİ TUVALETLERE ATIYORLARDI'
İşkence ve aşağılamalar o dereceydi ki ölenleri tuvaletlere atarlardı, onlardan gelen ağır kokular altında yemek yemeğe mecbur bırakıldık. Yerin 10 metre altındaydık ve her gün 10 ölü çakırılırdı. 1500 kişi vardık 10 kişi girer 4 kişi çıkardı. Özellikle ordudan kaçan askerleri 2-3 ay birinci katta tutar sonra salıverirlerdi.
'KADINLARA DA İŞKENCE YAPIYORLAR'
Üstümüzdeki katta 200’den fazla kadın vardı. Bazen sorguya götürdüklerinde onları görürdük. Bir keresinde bir kadının ellerini yukarıya kaldırmış tek ayak üstünde tuttuklarını gördüm. Onlara da işkence ettiklerinde üstlerindeki her şeyi çıkarıyorlardı. Kadınlardan ölen sayısı daha azdı. Onları bir iki ay tuttuktan sonra bırakıyorlardı. Çok azı sayıda kadın öldü.
İşkence edenler konuştukları lehçeden anladığımız kadarıyla Nusayriydi. Adra cezaevine naklettiler. Orada 16 bin mahkum vardı. Merkezi hapishaneydi. Orada şartlar daha iyiydi. İşkence yoktu. Kefer Susa’da 7 ay kaldım. Aynı odada. 2 metre uzunluğunda 1 metre genişliğinde. Bazıları geldikten iki üç gün sonra ölürlerdi. Dayanamazlardı. Nefes darlığı ve aşağılamalara katlanamazlardı.
'YARALARIN İÇİNDE KURTÇUKLAR ÇIKIYORDU'
Elektrik verme, kalın (dörtlü) elektrik kabloları, demir ve tahta değneklerle dövme en başta gelen işkence yöntemleriydi. Yere su döküyorlar, ellerini arkadan bağlıyorlar, yüzüstü suya doğru yatırıyorlar sonra seni öldürmeyecek oranda suya elektrik veriyorlar.
Parmak genişliğindeki demir çubuklarla sertçe vuruyorlar ve insanların kemiklerini kırıyorlar. Demirlerle bacaklarımıza ve kaval kemiklerimize vuruyorlar. Bu şekilde iç kanamalar yaşanıyor. Yaralanan bölgelerin tedavi edilmesini izin vermiyorlar. Bu şekilde bazı tutukluların vücutlarında kemik ve insan eti yiyen kurtçuklar çıkardı. Kangren olanların bacakları kesiliyordu.
5 ÇOCUĞU DA AYNI SALDIRIDA ÖLDÜ
4 ayrı askeri birimde sorgulandım. Bir grubun komutanı olduğumu itiraf etmemi istiyorlardı. Ben itiraf etmedim. Bu şekilde üstümüze suç atılmış olacaktı. Bilgi almaya çalıştılar. Kim nerede ne yapıyor, isim isim istediler. Kurtulacağımı hiç beklemiyordum. Sonra serbest bıraktılar. Çıktıktan sonra para kazanmak için Lübnan’a gittim. Çocukların vefat haberini aldığımda Lübnan’daydım. Bana annem ve kızkardeşlerimin öldürüldüğü söylendi. Dönünce gördüm gerçeği.
Kalabalık bir aile olan Berekat ailesinden geriye Abdulkerim, babası Ahmet, bacağı kopmuş bir kızkardeş ve Türkiye’de çalışan bir erkek kardeş kaldı.Çocuklarının annesi İman, saldırıdan önce eşi ile aralarında çıkan kavga nedeniyle babaevine gitmiş. Çocukların vefatından sonra da bir daha geri dönmemiş. Lazkiye’de amcasının yanında kalıyor.
İŞTE TUTUKLULARA UYGULANAN İŞKENCELER..
Orada bir sandalye vardı, adına ölüm sandalyesi diyorlar. Mahkumları yüzüstü yatırıyorlar, belinin üstüne bir sandalye koyup başını kaldırmasını istiyorlar. Orada sorguluyorlar insanları, istedikleri cevapları alamayınca vurmaya başlıyorlar ve bu böylece devam ediyor, ta ki kendisine yöneltilen suçu itiraf edene kadar. İtiraf etmeyeceğini anladıkları zaman botlarıyla yüzünün yan tarafına sert bir tekme atarak boynunu kırıyorlardı. Bu şekilde benim gözümün önünde 15 kişi öldü.
Tutuklu bileklerinden bağlanarak asılıyor. İşkenceye maruz kalanların bir kısmı ayaklarının güçlükle yere değdiğini bir kısmı ise tamamen havada asılı olduğunu söylüyor.Bileklerde ağır deformasyon meydana geliyor. Tutuklu sorgulama sırasında kimi zaman dövülüyor, kimi zaman ise vücudunda kesikler açılıyor.
Tutuklular bir otomobil lastiğinin içine bellerinden sokuluyor. Bu sırada kolları lastiğin dışında ve hareketsiz kaldığından sopa, kamçı ya da tekmelerden kendisini koruyamaz hale geliyor. İşkence gören bazı tutuklular, lastik içine sadece bacaklarının yerleştirildiğini, bu sırada ellerinin de bağlı olduğunu söylüyor.
Tutukluların bir çoğu gözlerinin ve ellerinin bağlandığını, aynı anda çok sayıda kişinin kendilerine sopa, kablo,kamçı ve tekmelerle saldırarak işkence yaptığını anlatıyor.
Tutuklulara en çok uygulanan işkence yöntemi ise falaka. Ayak tabanlarına vurulan darbeler insanları yürüyemez hale getiriyor.
Tutukluluar elektrik ile işkenceye de maruz kaldı, Ayaklara, ellere, bacaklara bağlanan jkabloların yanı sıra bir çoğuna, boynundan, göğüslerinden ağzının içinden ve hatta genital bölgelerinden elektrik verildi.
‘Basat al-reeh’ bir işkence düzeneği. Haç şeklindeki ahşap düzeneğe elleri ve ayaklarından bağlanan tutuklunun ayakları havaya kaldırılarak işkence ediliyor.
dünyavegerçekler
|
|