“Kiraz Festivali
'Türkiye'de 485'in üzerinde diri fay parçası var'
McDonalds’a Konya’dan Sürpriz
Ateistlerin Cenaze Namazı Nasıl Kılınır?
Bu haber 03 Mayıs 2014, Cumartesi 15:31 tarihinde eklendi. 692 kez okundu.
12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto

Doğan Medyasından “1 Mayıs’ta Hezimete Uğradık Son Şansımız Kürtleri Ayartmak” Aklı!

Dün 1 Mayıs’ın en önemli sonucu, ortaya çıkan “maskeli terör” ve “sokağa çıkmayan halk” oldu. Bu kez halk oyuna gelmedi, sokaklar ortalığı yakıp yıkan maskeli teröristlerle onların kuyruğu olan CHP’ye kaldı, gazcıları da paralel ve Doğan medyası oldu.
Doğan Medyasından “1 Mayıs’ta Hezimete Uğradık Son Şansımız Kürtleri Ayartmak” Aklı!

Dünkü manzara açık biçimde şunu gösterdi; CHP, Gülen örgütü ve Doğan medyası sol terör örgütlerinin payandası oldu ve tam anlamıyla da marjinalleştiler.
İşte bu analizi haklı çıkaracak bir yazı CNN Türk Genel Müdürü Ferhat Boratav’dan geldi. Boratav cnnturk.com’daki yazısında kendileri için “1 Mayıs hezimeti”nin sebebini bakın nasıl anlattı:

“Endişeli modernlerimiz” vardı, şimdi de “yorgun rasyonellerimiz” oldu.

İzah edeyim: İstanbul’da 1 Mayıs’ın beklenen ve korkulandan çok daha sakin geçmesinin farklı nedenleri var hiç kuşkusuz. Polisin uyguladığı tam saha pres taktiğini, “örgüt evlerinde Kalaşnikoflar bulundu, terör saldırıları olabilir,” propagandasının gücünü, hayatı durduran sıkıyönetim önlemlerini gözardı etmek mümkün değil.

Ama ben, bütün bunların ötesinde ve üstünde başka bir neden olduğunu düşünüyorum.

İsterseniz buna kestirmeden “30 Mart yorgunluğu” diyelim.

30 Nisan gecesi itibarıyla, pek çok potansiyel protestocunun aklından şu düşüncenin geçtiğinden eminim: “Bu nasıl iş, biz yollara dökülüyoruz, gazlanıyoruz, coplanıyoruz, sonra AKP daha fazla oy alıyor. Kafamızı daha ne kadar aynı duvara vuracağız!”

Eğer bu psikoloji olmasaydı, bugün İstanbul Şişli’de, 1 Mayıs 2013’te olanların aynısı tekrar ederdi.

Hatırlayalım: Geçen yıl da, Şişli’de DİSK merkezinde toplanılmış, polisin ilk gaz ve su taarruzu savuşturulmuş, sonra Halaskargazi Caddesine inilmiş, polisle Taksim’e yürüme pazarlığı yapılmış, polis barikatı zorla aşılmış, Harbiye’ye kadar ilerlenmiş, burada ikinci polis barikatının önünde “mübalağa cenk olunmuş,” devamında, sokak aralarına dağılan gruplarla kaçma-kovalamaca yaşanmış, gazlı-coplu müdahale Nişantaşı-Teşvikiye’ye kadar sürmüştü.

Bu sefer, bunların neredeyse hiç biri olmadı.

Polisin gazlı müdahalesi oldu, Halaskargazi’ye inildi, burada pazarlık yapıldı… Sonra, DİSK slogan ata ata merkezine döndü, sokaklarda da sadece radikal gruplar kaldı.

Peki neden, ne DİSK ve diğer sivil toplum kuruluşlarında geçen yılın kararlılığı, ne örgütleri de sürükleyip götürecek bir toplumsal baskı vardı sahnede?

Bana sorarsanız, bunun nedeni benim kestirmeden “30 Mart yorgunluğu” dediğim ruh hali.

“Yorgunluk” pek sevimli bir söz değil, biliyorum. “Yenildiler, yoruldular” denilmesi, insanları öfkelendirir. “Yenilmişlik” hissi, insanları “kadercilik” ve “teslimiyet”e de götürebilir.

O yüzden, “yorgunluk”la “rasyonellik” kavramlarını yanyana kullanıyorum.

Bugün sokaktaki yansımasını gördüğümüz “yorgunluğun” korku ve yılgınlıktan değil, rasyonel bir muhasebeden kaynaklandığına inanıyorum.

İnsanların “aynı şeyleri yapıp, her seferinde farklı sonuçlar beklemek saflıktır” demek için illa Einstein olmaları gerekmez.

Farklı sonuç almak isteyenlerin, başka şeyler yapmayı, başka yöntemler denemeyi öğrenmesi gerekiyor.

YENİ TAKTİK KÜRTLERİ AYARTMA

Paralel örgütle işbirliği yapan Doğan medyasının yöneticisi Ferhat Boratav artık tek umutlarının Kürtler’le ittifak yapmak olduğu aklını veriyor CHP’ye. Yazısında “ne yapın edin Kürtleri ayartın” demeye getiriyor.

Ne kadar provokasyon yaptılarsa ters tepenler şimdi de Kürtler üzerinden hesap akılları veriyor.

Bakın Boratav’ın verdiği akla:

Bir örnek vereyim:

DİSK, “biz bu yıl 1 Mayıs’ı Diyarbakır’da kutlayacağız” deseydi ne olurdu?

Hemen aklıma gelen muhtemel sonuçları yazayım:

Muhalefeti “ya Taksim ya Yenikapı” ikilemine kilitlemek isteyen hükümet ters köşeye yatardı.
DİSK’le birlikte CHP başta olmak üzere pek çok sivil toplum örgütü Diyarbakır’a gider, seçimde kaçırılan Kürtlerle kucaklaşma fırsatı hayata geçerdi.
AK Parti’nin “Güneydoğu’ya bizden başkası gidemiyor” tezine ciddi bir cevap verilirdi.
“Bütün Türkiye’nin partisi olacağız” diyen Kürt siyaseti, bu iddiasında samimi olduğunu gösterirdi.
Türkiye’nin demokratikleşmesinde, en az Taksim kadar payı olan Diyarbakır onurlandırıldı.
Kısacası, fena mı olurdu?

 

 

 

 

 

 

 

 

analizmerkezi

Yazdır Paylaş
Diğer Haberler
EN ÇOK OKUNANLAR
Sitemizi Nerede Duydunuz?
Google
Facebook
Arkadaşım
Diğer
Trakya22 Haber Portali