Yeni Şafak Gazetesi yazarı Abdülkadir Selvi, bugünkü köşe yazısına Fethullah Gülen'le ilgili bir iddiayı taşıdı.
Yeni Şafak Gazetesi yazarı Abdülkadir Selvi, bugünkü yazısında dikkat çekici bir iddiadan söz etti.
Selvi, genel olarak Nurculuğun kurucusu Saidi Nursi'nin geride bıraktığı cüppesiyle Fethullah Gülen'in, Zaman gazetesine verdiği röportajında dikkat çeken ceketlerini karşılaştırdığı yazısının sonunda, Gülen'in Afrika'da bir ülkeye yerleşebileceğini duyduğunu yazdı.
İşte Selvi'nin bugünkü "Gülen'e Afrika'da bir ülke mi aranıyor?" başlıklı köşe yazısı:
Urfa: 23 Mart 1960
Hakim: Özdemir Türker
Katip: İbrahim Dedeşah
Tereke hakimliğinin müteveffa Said Nursi'nin odasında tespit ettiği eşyaların listesi
Cızlavet marka bir çift lastik
Bir sepet içinde
Dört adet sefer tası içi
Bir adet çinko tencere küçük
Bir tane küçük çaydanlık
Bir ayaklı bardak,
İki tane ayaksız bardak
Bir adet eski çarşaf
Bir eski Frenk gömleği
Bir tane eski iç gömlek
Sarık üzerine sarılacak bez
Üç tane mendil, bir havlu
Bir de pamuklu hırka, bir eski gömlek
Bir eski çarşaf ve mendil, bir eski bohça
Bir adet havlu
Bir adet kırık gözlük
Bir adet dua kitabı
Eski yazı takvim
İki adet kalem
Urfa'da, bir otel odasında hayata gözlerini yuman Bediüzzaman Said Nursi'den geriye dünya malı namına bunlar kalmıştı.
Hakim, terekesini belirleyip tespitlerini tamamlayınca, 'Başkaca tespit edilecek eşyası kalmadı' deyip zaptı mühürlemişti.
Belki dünyanın en fakir insanlardan biriydi Said Nursi, 'Gözümde ne cennet sevdası ne cehennem korkusu var' diyecek kadar kendini iman ve Kur'an hizmetine adamıştı.
Geriye dünya malı namına belki bir tarafı yamalı bir cüppe bıraktı ama o maneviyat adına milyonları bulan talebeleri ve çağımızın en güçlü Kur'an tefsiri olan Risale-i Nur Külliyatı'nı bırakmıştı.
Isparta'daki, 'Bediüzzaman Evi'ni gezerken eski bir cüppe görmüştüm. Beni çok etkilemişti o cüppe.
İşte demiştim, Risale-i nurların tüm dünyaya yayılmasının sırrı bu cüppede. Dostoyevski'nin, 'Hepimiz Gogol'un paltosundan çıktık' demesi gibiydi. Tüm hizmetler o cüppedeki dünya malına beş kuruş kıymet vermeyen sadelikten ve hiçbir kimsenin karşısında eğilmeyen imanlı başının altından çıkmıştı.
Anadolu erenleri vardır bizim gönül dünyamızı aydınlatan. Sırtlarında eski bir hırka, ayaklarında eski bir pabuç olmasına rağmen koştururlar, bir yere İmam Hatip Lisesi yaptırmak, Kur'an kursu açtırmak, Risale-i Nur dershaneleri inşa etmek için.
Fethullah Hoca'nın röportajlarını okurken beni en çok onun ceketi ilgilendirdi.
Türkiye'den ayrılırken okuduğu Cevşen'in hala cebinde durduğu o ceket.
Dostoyevski gibi bir an durup, 'Bu hizmetler bu ceketten çıktı' demek geldi içimden.
Belki 17 Aralık darbe girişiminden önce yazsaydım bu satırları, kurardım bu tür bir cümle. Çünkü bizler gönül insanlarıyız. Allah rızası için Afrika'nın ücra bir köşesinde hizmet eden insanlara şükran borcu hissederiz gönül dünyamızda.
Bugün 140 ülkeye ulaşan hizmetlerin temelinde rızayı ilahiyi kazanma gayreti ve ihlas sırrının bulunduğuna inanıyorum.
Ama bugün bu hizmetler bu ceketin altından çıktı demek gelmiyor içimden.
Vicdanım bu fitneler bu ceketin altında çıktı demeye de izin vermiyor.
Ama artık bu fişlemelerin, şantaj kasetlerinin, tutuklamaların, operasyonların, böceklerin, CIA ile kol kola yapılan operasyonların bu ceketin altından çıktığını düşünüyorum.
Tüm mal varlığı bir sepetin içine sığan Bediüzzaman Said Nursi'den sonra Fethullah Gülen'in ceketine de bakmak istedim.
Bir cebinde banka vardı o ceketin. Diğer cebinde bölgesel ve ulusal televizyon kanalları ile birkaç gazeteden oluşan medyasını buldum.
İç ceplerinde TUSKON'u, Türkiye'ye yayılmış federasyonları ve Afrika'dan Avrupa'ya uzanan ihracatçı-ithalatçı firmaları buldum.
Pensilvanya'daki malikaneyi, Ankara'daki Beyaz Saray'ı hatırlatmak istemedim. Hatta üniversiteleri, okulları, dershaneleri bir kenara bıraktım. Ama ceketin kollarının biri istihbarat örgütlerine, diğeri yargıya uzanıyordu. Ne cemaatin bankası, ne medyası ne de okulları rahatsız etti beni.
İman ve Kur'an hizmeti için yola çıkanların geldiği noktaya üzüldüm. İman davası uğruna mücadele vermek yerine istihbarat savaşlarına soyunmalarına üzüldüm. Erdoğan'a karşı darbe tezgahlamalarından dolayı dehşete düştüm. Rahatsız oldum.
O nedenle bu ceket hizmet ceketi olamazdı.
O ceket olsa olsa CIA gardırobuna asılmış olan bir operasyon elbisesiydi.
Ekrem Dumanlı, 'Türkiye'den ayrılırken giydiği elbiseyi, döneceği gün için saklıyordu' diyor ya, 'Hocam dön artık' diye çağrılar yapmış, yazılar yazmış biri olarak keşke diyorum.
Ama bundan emin değilim.
Çünkü paralel yapının şimdiden, 'Eğer Amerika'dan çıkarılırsak' diye Türkiye dışında başka bir ülkede ikametgah hazırlığı içinde oldukları geliyor kulağıma.
Afrika'da bir ülke diye duyuyorum.
Ananasların geldiği Uganda olabilir mi?
analizmerkezi