Bu haber 22 Kasım 2013, Cuma 20:15 tarihinde eklendi. 808 kez okundu.
Ankara için karar vakti
Tamam mı devam mı?
Bundan bir hafta önce Wikileaks ABD Başkanı Barack Obama'yı kendi kamuoyu karşısında zor durumda bırakacak bir anlaşma sızdırdı. "Patent hakkı ve fikri mülkiyet konularında eğlence ve ilaç sektörünün elini güçlendireceği iddia edilen Trans-Pasifik Ortaklık Anlaşması'na ait sızdırılan taslağı haber yapan Sydney Morning Herald gazetesi taslağın içeriğinin ABD'nin dev şirketlerinin yararına olduğunu ve tüketicilerin haklarını görmezden geldiğini yazdı. Gazeteye görüş veren hukukçu Matthew Rimmer anlaşmayı "şirketlerin Noel alışveriş listesi gibi. Hollywood, müzik endüstrisi, büyük bilişim şirketleri, ilaç şirketleri bu anlaşmadan çok memnun olacaklar" diye konuştu." (Hürriyet)
Yıllardır kurduğu modelde küresel sermaye ile ulus devletleri karşı karşıya getiren ve küresel çapta güç mücadelesinin bu iki odak arasında geçtiğini söyleyen Mahir Kaynak Obama yönetimini ulus devletten yana göstermişti:
"Son zamanlarda karşımızda iki ABD vardı: Biri küresel sermaye tarafından yönetiliyor, diğeri ulus devlet niteliğindeydi ve ekonomik yapının devletin etkisinde olacağını düşünüyordum. Obama ve onu destekleyen güçler bu ulus devlet yapısı taraftarı idi ama küresel sermaye tüm dünyada etkisini gösteriyordu ve doğum yeri olan ABD'ye kayıtsız değildi...Obama'yı destekleyen siyasi güçler yani ulus devletler dünyanın tek merkezden parayla yönetileceğine inanmıyorlardı. Denge ancak birbirine karşı olan ya da öyle görünen iki güç odağı tarafından yönetilebilirdi. Ortadoğu'da oluşan yeni denge bu modele uygundu ve burada ABD, Rusya ve Türkiye güç odağı olacak, karşısında Avrupa, Çin ve İran ile onun kontrol ettiği devletler olacaktı. Bu yapıya itirazı olanlar Türkiye'de Erdoğan'ı, ABD'de Obama'yı etkisiz hale getirmek istediler. Bu operasyonlar henüz sona ermedi ama süreç devam ediyor."
Trans-Pasifik Ticaret anlaşması, bu modele göre Obama'nın taraf değiştirdiği anlamına gelir mi? Göreceğiz. Ancak daha önemli meseleler var.
Üst üste ağır darbeler alan, kendisine kamuoyu desteği en düşük düzeye, yani yüzde 39'a düşen ABD Başkanı Barack Obama ile ilgili geçtiğimiz haftalarda bir uyarıda bulunmuş ve iktidarda daha ne kadar dayanabileceğini sorgulamıştık. Yukarıdaki haberle birlikte Obama'nın üzerindeki baskı daha da arttı. Öyle ki bizzat Demokrat Parti'den 151 vekil Cumhuriyetçilerle birleşip "serbest ticaret" anlaşmasının aceleye getirilmemesi için Obama'ya mektup yolladı. Kongre'deki bu son ayaklanma Beyaz Saray için işleri daha da zorlaştırıyor. Ancak Obama esas şimdi "ünvan maçı"na çıkıyor.
Ayağının tozuyla Dışişleri Bakanlığı koltuğuna oturan AvigdorLieberman'ın "Yıllardır bizim dış politikamız Washington'a doğruydu ama artık benim politikam çok yönlü" demesi, bu bağlamda önemli. (Aslında Washington'un yerini alacak başkentlerden biri çok yakın bir zamanda alenen ortaya çıkmıştı.) Hatırlayacak olursak, bundan seneler önce uluslararası arenada AKP iktidarını "batıdan kopmakla" suçlayan ciddi kampanyalar yürütülmüştü. Lieberman'ın bu sözünden sonra benzer bir kampanya İsrail için başlayabilir mi? Görünen o ki, tam tersi bir durum söz konusu. Tel Aviv, Obama'ya son darbeyi vurmaya hazırlanıyor...
Obama-Netanyahu kapışması iki cephede sürmekte. Birincisi İran meselesi. ABD'nin İran ile yaşadığı diplomatik yakınlaşma, İsrail'i o kadar rahatsız etmiş durumda ki bizzat Netanyahu tarafından ABD'de yaşayan Musevilere ve Kongre'deki İsrail yanlısı lobilere İran konusunda baskı yapmaları için çağrı yapıldı. İkinci cephe de bununla birebir bağlantılı. Akşam gazetesinden Gönül Tol'un tespitine göre "Eğer Obama İran ile nükleer müzakerelerde Netanyahu'nun kaygılarını göz ardı ederse, Netanyahu da Dışişleri Bakanı Kerry'nin büyük mesaisini harcayıp canlandırmaya uğraştığı İsrail-Filistin müzakerelerinde ayak sürüyebilir. Filistin ile müzakerelerin sonuç vermemesi Obama'nın dış politika hanesine bir eksinin daha yazılması demek."
Bütün bunların üzerine mum dikecek Obama'ya son darbe de dün Moskova'da geldi. Tam da Başbakan Erdoğan'ın Moskova ziyareti öncesi St. Petersburg'da Rusya Devlet Başkanı Putin ile bir araya gelen Netanyahu, görüşme sonrası düzenlenen ortak basın toplantısında Rusya'yı işaret ederek Suriye'nin kimyasal silahlardan temizlendiği gibi İran nükleer sorununun da çözülmesi gerektiğini söyledi. Bir anlamda Washington'u bypass edip topu Kremlin'in kucağına bıraktı. Belli ki "çok yönlü" İsrail dış politikası ikinci başkentini de bulmuş.
İsrail'in bu tutumu, Ankara-Washington hattında daha derin bir işbirliği için kıvılcımın çakmasına sebep olur mu, esas soru bu.
|