Kurtuluş Tayiz, bugünkü yazısında Abdullah Öcalan'ın hükümete mektubunu değerlendiriyor
abdullah Öcalan’ın hükümete gönderdiği mektupların içeriğini Demirtaş önceki gün açıkladı. Öcalan, PKK’yı dağdan indirmeye hazır olduğunu bildiriyor mektubunda. Hükümete, bunun için sadece yasa çıkarması gerektiğini hatırlatıyor.
Öcalan’ın bu mektubundan sonra hükümet yetkilileri Öcalan’ı “makul” bir muhatap olarak gördüklerini duyuruyor...
Süreci değerlendirirken, bazı liberalleri tersten okumanın doğruyu yakalamak adına daha isabetli bir yöntem olduğunu düşünmeye başladım. Cengiz Çandar, süreci analiz ettiği son iki yazısında, iktidarın, Abdullah Öcalan’ı Kandil ve BDP’ye göre daha “makul” bulduğunu deklare etmesini, çözüm süreci için çok tehlikeli bir yaklaşım olarak değerlendiriyor. Çandar, hükümetin Kürt hareketine karşı “böl-parçala-yönet” taktiğini uyguladığını savunuyor. Oysa sürece ilk günkü heyecanını geri getirmenin, süreci tekrardan hal yoluna koymanın tek şartı, Öcalan’ı çözüm sürecinin en “makul” muhatabı ilan etmekti. Öcalan’ın beklentisi meşruiyet kapılarının kendisine açılması, konumunun “stratejik” olarak ele alınması. Mevcut tıkanıklığın aşılması, sürecin ilerlemesi bence buna bağlı. Hükümetin de buna yanıt vermeye çalıştığı anlaşılıyor. Bu konuda ne kadar ileri adım atabileceklerini kestiremiyorum ama çözüm sürecinin iki önemli ismi Beşir Atalay ve Yalçın Akdoğan, Abdullah Öcalan’ın diğerlerine göre daha “makul” olduğunu belirterek, siyasal iktidarın süreci ilerletme niyetinde olduğunu gösterdi.
Kürt hareketinin ve Abdullah Öcalan’ın yıllardır ne için çabaladığını sanıyorsunuz? Kürt siyasi hareketinin stratejisi, zaten bunun üzerine kuruluydu; Kandil ve BDP, 14 yıldır Öcalan’ın muhatap alınmasını ve görüşmelerin onunla yürütülmesi için mücadele verdi. Halkın oylarıyla seçilen, meşru bir parti olarak BDP, yıllardır boşuna mı “Siz sandalye misiniz, tuzluk musunuz, niye İmralı’yı işaret ediyorsunuz, siz ne güne duruyorsunuz” diye kendilerine yöneltilen bu kadar eleştiriye göğüs gerdi? Kandil boşuna mı bu kadar şahin pozları takınıyor? PKK, siyasetten hiç anlamadığı için mi hep “silah, silah, silah” diyor.
Türkiye’ye teslim edildikten sonra Öcalan ile örgüt arasında bir rol paylaşımı yapıldı; Öcalan barışın dili olacak, makul olanı seslendirecek, Kandil ise şahin kesilecek, zorlayıcı taraf olacak, devlet üzerinde baskı kuracak, BDP ise kendisini etkisizleştirerek İmralı’nın öne çıkmasını sağlayacak…
Cengiz Çandar’ın “tehlikeli” bulduğu hükümet açıklaması, aslında Kürt hareketinin yıllardır devleti çekmek istediği nokta. Ve bu konuda başarılı oldular. Sonuç aldılar.
Eğer hükümet, “stratejik konum” talep eden ve sürecin devam etmesi için koşullarının iyileştirilmesini isteyen Öcalan’ı “makul” bulma yerine “güvenilmez” ilan etseydi, korkulacak bir durum olabilirdi. Hatırlayın, 2011’de Öcalan, hazırladığı bir yol haritasına ilişkin İmralı’da önbilgiler verirken “öz savunma gücü istiyoruz” dediğinde, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’den “İmralı’yı unutun!” biçiminde tepki görmüştü.
Bugün iktidar, “stratejik konum” talep eden Öcalan’ı “güvenilmez” ilan etseydi o zaman kendimizden emin bir şekilde “süreç bitti” diyebilirdik.
Ancak hükümetin, Öcalan’ı “makul” muhatap bulduğunu açıklaması, Çandar’ın deyimiyle iktidarın “Kürtlerle savaşma isteğini” değil, sürecin devam etmesi yönündeki eğilimini gösteriyor. Tıkanan sürece çözüm arayışını yansıtıyor.
Bazı liberallerin, PKK’nın bölünmesinden endişe etmeyi bırakıp enerjilerini süreci doğru okumaya ve okuyucularına doğru aktarmaya harcadıkları takdirde daha sağlıklı yol alınacağı kanaatindeyim.
Öcalan bile PKK’nın bölünmesinden korkmuyor; -daha önce PKK tabelası Öcalan kararıyla indirilmişti- Kürt sorunu toplumsal bir sorun, Öcalan bu sorun üzerinden 10 tane daha PKK kurabilir; bu “böl-parçala-yönet” gibi klişeleri, saçma teorileri, tehlike uyarılarını bırakın artık.
Bakın Öcalan PKK’yı dağdan indirmeye hazır, siz de buna hazır olsanız iyi olur.
Akşam