Suriye’de kimyasal silahların tasfiyesine bağlı ortaya çıkan bir süreçte, “siyasi çözüm”! Ki bunun Esad sonrası ve/veya rejim sonrası (!) olup olmayacağının anlaşılması gerekiyor.
Bu gelişmeler Cenevre-2 veya benzeri konferans, zirvelerde yaşanacak. Bu oturumlarda ortaya çıkması beklenen paralel ve mecburi bir süreç de, muhalifler ile Şam arasındaki müzakereler.
Son soru şu: Hangi Şam yönetimi? Eline kan bulaşmışlar dahil mi değil mi? Yoksa başka bir kesim mi?
İşte özellikle Suriye oyunundaki kalıplı ülkeler, muhaliflerle Şam arasındaki müzakerelerde Türkiye’yi istiyor. Yani, “arabulucu” sıfatının yeniden gündeme gelmesi, Ortadoğu’ya dönmesi mümkün. Bu yeni bir haber!
İkinci haber ise şu; Türkiye Suriye müzakerelerinde Esad ya da ekibiyle muhatap olmak istemiyor. Bu arabulucu sıfatını zedeler gibi görünse de, o da düşünülmüş!
Kimyasal silah kullandığı kesinleşmiş ve muhtemelen insanlığa karşı suç işlemekle suçlanacak bir yönetimle “resmi” olarak kim konuşmak ister ki?
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu satır aralarında bu konuya şöyle göndermeler yapıyor; “Eli kana bulaşmışların iktidarda kalmasını sağlamak, uluslararası hukukun başka yerlerde de ihlal edilmesi anlamına gelir. Halkın haklı taleplerine katkı sağlayacak bir arabuluculuğa Türkiye katkı sağlar. Kimyasal silah kullanmışlarla başlayacak bir sürecin başarıya ulaşacağına dair inancımız yok. Şu anda yapılacak arabuluculukta, caydırıcılık önem taşıyor.