Salih TUNA kaleme aldı...
Bunları sorgulamayacak mıyız?
Elias Canetti, 'Oyunun başaramadığını ateş başarır' der, 'Kitle ve İktidar' adlı kitabında.
Bununla da kalmaz, yangının farkına varmanın kitle duygusunu zirveye taşıdığını dillendirir.
Ve şu hükme varır:
Ortak bir duygu yaratan yangın, 'izleyicileri' (siz bunu 'protestocuları' şeklinde okuyun) kısa bir sürede gerçek bir kitle haline getirir.
Buradan bir yere varacağız ama şuncağızı da iktibas edelim: 'Kitle, alevlerin beklenmedik görüntüsü ya da 'yangın' diye bağırılmasıyla ortaya çıkmıştır ve tıpkı alevlerin yaptığı gibi kendisinden kaçmaya çalışan insanla oynamaktadır (…) Bir kitle simgesi olarak yangın insanın bütün duygular dünyasına sirayet etmiş ve onun ayrılmaz parçası haline gelmiştir…' (Kitle ve İktidar, Ayrıntı Yayınları)
Evet, bildiniz, lafı Gezi olaylarının işaret fişeği mesabesindeki çadırların yakılmasına getirmek istiyorum.
Neden o çadırlar usulünce toplanmadı da yakıldı, neden? Yakmakla kitle nereye sevk edilmek istendi?
Dahası, bu çadırları yakanlar neden uzun süre açıklanmadı?
Madem çadırları yakanlar zabıtaydı neden ancak olaylar yatıştıktan sonra öğrenebildik bunu?
Halbuki biz onları polis sanmıştık.
Böyle sanılsın mı istenmişti?
Polisin ilk gün uyguladığı o 'orantısız şiddete' karşı oluşan tepki yoğunluğunun hiçbir şekilde dağılmasını istemeyen birileri mi vardı yoksa?
Sahi bu zabıtalar kimdi?
Varoşlarında çöp bile yakılmayan İstanbul'un ortasında, insanların hangi nedenle olursa olsun içinde barındıkları çadırları yakma emrini kim verdi?
Bunları soracağız…
Hilal Kaplan'ın 'Gezi'den teorisiz komplolar' başlıklı yazısında vukufiyetle dikkat çektiği üzre, nasıl ki Wall Street Journal'ın Gezi olaylarıyla ilgili tüm haberlerden abonelik ücretini kaldırmasını bile sorguluyoruz, elbette bunları da sorgulayacağız.
Hem Taksim meydanında maça minder satar gibi gaz maskesi satılmasına göz yumup, hem de biteviye gaz sıkmanın nasıl bir müdahale tarzı olduğunu da doğrusu çok merak ediyoruz.
Doğan Haber Ajansı(DHA) sanki 'Gezi olaylarının Türkiye'deki yayıncı kuruluşu' gibi arzı endam etti.
Dahası, Gezi olaylarını 'provoke' edecek nerde ne varsa gece gündüz bulup yayımladı.
Hepsini DHA mı buldu, her bulan onlara mı servis yaptı?
Ancak kolluk kuvvetlerinin hazır ve nazır olabileceği vakaları nasıl kayıt altına aldılar sormayacak mıyız?
Bu arada göstericilerin 'penguen belgeseli' yayımlayan CNN Türk'ün yerine neden Habertürk'ü kuşattığını da sorgulayacağız.
'Çiçek çocukları' tarafından viraneye çevrilen NTV'nin canlı yayın aracının önünde Çakır Ruşen ve Can Dündar'ın terörist gibi poz verme pervasızlığına kimseciklerin sesini çıkarmamasının nedenini sormayacak mıyız?
Herhangi bir yayın kuruluşu 'taraf' olabilir, 'yandaş' olabilir, hatta belirli bir siyasi görüşün yayın organı olabilir. (Mesela, Ulusal TV ve Aydınlık İşçi Partisi'nin yayın organlarıdır.)
Bu durum kimsenin o yayın kuruluşuna tecavüzünü haklı çıkarmayacağı gibi bu tecavüzün önünde poz verme münasebetsizliğini de mazur göstermez.