Türkiye’nin Mısır ve Suriye gibi iki temel dış politika meselesinde “tek başına” hissettiği bir dönem yaşanıyor. Bu iki ülke temelli krizin, Ankara’nın başından beri inşa etmeye çalıştığı yeni dış politik mimari kadar, seçimlere yürüyen iç süreçleri de etkileyebileceği hissediliyor.
Şu bir gerçek ki, Ortadoğu’da güçlü ve etkili bir aks oluşturan Mısır-Türkiye çizgisi sadece Ankara’nın değil bölgesel ve küresel denklemlerin de ana parçalarından biriydi. Keza, Suriye de aynı resmin bir parçası.
Ancak bugün, Suudi Arabistan, ABD, Rusya, İsrail, BAE, gibi bir seri bölgesel ve global etkideki gücün Türkiye’den ayrı bir zeminde buluştukları görülüyor. Benzer durum Suriye için de geçerli. Üstelik Ankara, bu politikaların yanlış olduğunu kendisi gibi yüksek sesle dillendirebilecek, hatta “darbeye darbe diyecek” başka ülke de bulamıyor.
Bu muğlâk dönem, Türkiye’nin yürüttüğü barış süreci üzerinde de etkili oluyor gibi! Türkiye’nin bölgesel denklemlerdeki yerinin değiştiğini düşünen ve aynı zamanda süreçten huzursuz kesimler-ki şu sırada kendini en çok terör örgütünün çelimsiz tahriklerinde ifade ediyor-kimi denemelerde bulunuyor. Amaç devletin sabrını ölçmek, denemek!
Türkiye’nin “devlet aklı”, fiskeyle savuşturulabilecek bu gösterilere karşı mukavim. Aynı durum, varlığı boyunca dış politik kaymalar üzerinde sörf yapan terör örgütü aklında var mı?
Ortadoğu’nun değişen düzenini, sadece “değişiyor” diyerek sütre yapmak standart bir akıl. İş, “bu yeni düzende, değişse dahi (!), bana yer var mı” sorusunu yanıtlamakta.