“Kiraz Festivali
'Türkiye'de 485'in üzerinde diri fay parçası var'
McDonalds’a Konya’dan Sürpriz
Ateistlerin Cenaze Namazı Nasıl Kılınır?
Bu haber 10 Temmuz 2012, Salı 12:11 tarihinde eklendi. 1047 kez okundu.
12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto

Birinci elden CERN Davetiyesi

Adı tarih kitaplarından silinmeden bu haberi okuyun: Higgs-Boson'un teorisyenlerinden Pakistanlı fizikçi, Türkiye için hangi uyarı ve tavsiyelerde bulundu?
Birinci elden CERN Davetiyesi  

Hürriyet gazetesinin AP ajansına dayandırarak verdiği habere göre  1996'da hayatını kaybeden Pakistanlı ünlü fizikçi Prof. Dr. Abdus Selam'ın ismi, Pakistan'da sapkın ilan edilen “Ahmedi” tarikatına mensup olduğu için ders kitaplarında geçemeyecek.

Fizikçiler Abdus Selam ve Stewen Weinberg, birbirlerinden bağımsız olarak günümüzde “Higgs bosonu” olarak adlandırılan atomaltı parçacığının mevcudiyeti hakkında yaptıkları öngörüleriyle 1979'da Nobel Fizik Ödülü'nü kazandı. Abdus Selam Nobel ödülüne parçacık fiziğinde “Standart Model” olarak adlandırılan, temel güçlerin, evrenin genel dinamiklerini ne şekilde yönettiğine ilişkin bilimsel teori üzerine yaptığı çalışmayla layık görülmüştü. Bilim ve İslam arasında hiçbir tezat olmadığına inanan Selam, bu görüşünü şöyle ifade etmiş: 

"Allah’ın (c.c.) Yüce Kitabı Kuran-ı Kerim, sizi doğayı araştırma ve incelemeye davet eder. Böylece imanınızın artacağını bildirir. Bilim, tabiatın çalıştırılmasıdır. Tabiatı ne kadar keşfedersek, doğa kanunlarının çalıştığı harika bir dünyayı keşfederiz. Doğayı incelemekle, İslam’ı incelemek ve çalışmak aynıdır. Bu doğa kanunlarını incelemekle İslam’ı çalışmak arasında hiçbir tezat yoktur. Bu kanunların nasıl çalıştığına ve nasıl işlediğine bakmak, Allah’a (c.c.) ibadet etmek ve şükretmenin bir yoludur.” 

Parçacaık fiziği konusunda Pakistan'ın en ünlü bilim insanlarından biri olan, Nobel ödülü almış bu isim, inancı dolayısıyla neden şimdi tarih kitaplarından silinir hale geldi? Bunun cevabı Ahmedilerin, Pakistan'da çeşitli İslami örgütler tarafından "kafir" ilan edilmesine sebep olan inançlarında yatıyor. 

Ahmedi tarikatı 19. Yüzyılın sonlarına doğru Mirza Gulâm Ahmed tarafın'dan kurulmuştur. Mirza Gulam Ahmet, Kadiyânîlik'in temel düsüncelerinden yararlanarak, kendisine ilişkin iddialar geliştirdi (1891). Buna göre Hz. İsa çarmiha gerilince ölmemiş, öldüğü sanılarak bırakıldığı mağara biçimindeki mezarında kendisine gelerek yaralarını "merhem-i Isa" denilen bir ilaçla iyileştirmiş ve İncil'i ögretmek için Keşmir'e gelmiştir. Burada yüzyirmi yaşında vefat ettiği Hz. İsa, Srinagar'da gömüldüğü iddia edilir. Bu nedenle, Kıyamet öncesinde gelmesi beklenen Mesih, Hz. İsa değil, Hz. Muhammed'in ümmetinden, yaratılış bakımından ona çok benzeyen birisi olacaktır. Müslümanların bekledigi Mehdî de ayri bir kişi olmayacak, Mesih'le ayni kişi olacaktır. Bu kişi de Mirza Gulam Ahmet'ten başkası değildir. Mesih ve Mehdiolduğunu iddia eden Mirza Gulam, hem Hz. İsa'nin, hem de Hz. Muhammed'in ruhsal gücünü taşıdığına inanır. Önce kendisinin nebî ve resûl oldugunu iddia eder (1902), bir kaç yıl sonra da mesihlik, mehdilik, nebîlik ve resûllük niteliklerine Krişnalik niteliğini de ekleyerek kendisinin aynı zamanda Hindularin beklediği Krişnaoldugunu açıklar (1904). (CERN'deki Şiva heykelini hatırladınız mı?) 

Ahmediler Hanefi mezhebine uyarlar. Lahor kolu, fıkıh alanında farklı olarak ictihad kapısının sürekli açık olduğu görüşünü benimsemiştir. Sünnî mezheplerle en önemli ayrılık konularından birisini cihad konusundaki düşünceleri oluşturur. Buna göre kılıçla cihad devri kapanmıştır. İslâm'in yayılması için cihad kalem ve dua ile yapılmalıdır.

Prof. Dr. Abdus Selam, dünya kamuoyunda şimdiye kadar dini inancı ile değil, bilimsel başarıları ve uzak görüşlülüğü ile ön plana çıkmış bir isim. Peki geçtiğimiz günlerde CERN'deki deneylerde varlığı büyük oranda kanıtlanan Higgs-Boson ile ilgili yapmış olduğu çalışmalar ile anılan Selam'ın Türkiye'ye geldiğini biliyor musunuz? 

5-7 Kasım 1986 tarihleri arasında gerçekleştirilmiş olan  "2000 yılında Türkiye" adlı sempozyuma İnsan ve Kainat dergisi tarafından davet edilen Selam, Türkiye ziyareti sırasında devlet zirvesinin ilgisine mazhar oluyor, Cumhurbaşkanı Kenan Evren tarafından Çankaya Köşkü'nde kabul ediliyor. 

Sempozyumda yaptığı konuşma, bugün Ideals and Realities: Selected Essays of Abdus Salam adlı kitapta okunabilir. 26 sene önce Türkiye ziyaretinde Pakistanlı ünlü fizikçi bakın neler söylemiş: 

* 2025'e gelindiğinde Türkiye'nin çeşitli bilim dallarında lider olmaması için hiçbir sebep yok. 

* Fiziğin inanılmaz zengin bir disiplin olduğunu hatırlamak lazım: sadece doğa kanunlarının temelini bulmakla yetinmez, modern yüksek teknolojinin temelidir. Fizik, "zenginlik yaratmanın bilimidir" Eğer bir ülke zengin olmak istiyorsa, hem teorik hem de uygulamalı fizik alanında yüksek uzmanlık derecesi elde etmesi gerekir. 

* Üçüncü dünya ülkeleri yavaş yavaş şunun farkına varıyor: son analizde bilim ve teknoloji güney'i kuzeyden ayıran şeylerdir. Kuzey ile güney arasında aralığın açılma sebebi, bilim farkıdır. 

*Daha sonra tarihsel açıdan Türkiye ve diğer Ortadoğu ülkelerinin modernleşme sürecini masaya yatırıyor. Özellikle Osmanlı döneminde bilim-teknoloji alanında modernleşme için atılan adımların doğasını sorguluyor ve neden başarısız olduklarını açıklıyor. 

* Ardından bugün (1986) için Kuzey-Güney açığının kapatılması konusunda Türkiye'nin neler yapabileceğini tartışıyor. İki öneride bulunuyor. 

1- Teknoloji alırken, yanında muhakkak onu var eden bilimi de almak gerekiyor 

2- Yüksek bilimlerle uğraşan bilim insanlarının sayılarının arttırılması gerekiyor. 

3- Bilim insanları, ülke idaresine en az iktisatçılar vs. kadar katılmalı, danışmanlık yapmalı. Teknokratik zümrede kendilerine yer açmalı. 

* Selam bunların dışında bir de mutlulukla karşıladığı bir gelişmeden bahsediyor: İlk olarak 1985 yılında kendisinin Türkiye'yi davet ettiğiCERN'e katılmak için, Türk hükümetinin başvuruda bulunacağını bildiriyor. (Bu kararda o günlerde Yunanistan'ın CERN'e katılım kararı aldığı haberlerinin etkisi gözardı edilmemeli) Katılacak ülkelerin ekonomik açıdan girecekleri yükümlülüklerden bahsettikten sonra Türkiye'ye bir tavsiyede bulunuyor: Parçacık, daha da özelde foton fiziğine eğilin! Buna sebep olarak da gelişen haberleşme, elektronik ve bilgisayar teknolojilerinin yavaş yavaş sınıra dayandığını, bunu aşmanın yolunun da minyatürleştirme teknolojileri (nanoteknolojinin atası) ve fotonlarda yattığını söylüyor. "Işık, elektrikten daha iyi bir habercidir" 

*Selam Japonya'nın söz konusu foton alanına büyük yatırımlar yaptığını, Türkiye'nin de bu konuda geride kalmaması gerektiğini hatta Türk zanaatkarların minyatürleştirme teknolojileri konusunda aslında ne kadar deneyimli olduklarını, pirinç üzerine yazdıları Kur'an sureleri ile gösterdiklerini anlatıyor

* Son olarak da Türkiye'ye biyoteknoloji alannda yatırım yapmasını öneriyor. O gün için batıda yeni yeni yükselen bir bilim alanı olan biyoteknolojinin, tıp, tarım ve enerji açısından gelecek vaad ettiğini, oysa gelişmekte olan Üçüncü Dünya ülkelerinin bu alana hiç yatırım yapmadıklarından dert yanıyor. Üniversitelerin, araştırma merkezi haline gelmeleri için hızla yapısal değişikliklere gidilmesini salık veriyor.Bunun bir yarış haline geldiğini, Türkiye ve diğer Müslüman ülkelerin biyoteknoloji konusunda yarışı kaybetmemeleri gerektiğini söylüyor. Acaba Selam bugün yaşasa ve besin zincirinde yerini almış olan Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar'ın insan doğasını nasıl tahrip ettiğini birinci elden gözlemleyebilse, biyoteknolojiyi konusunda yarışı aslında herkesin kaybettiğini düşünür müydü? 

Konuşmasının sonunda da görüşlerini şu şekilde özetliyor: 

- Eğer 21. yüzyılda onurlu bir şekilde yaşamak; kültürümüzü ve medeniyetimizi korumak istiyorsak, ne fizik temelli yüksek bilim alanında, ne de biyoteknoloji konusunda yarışı kaybetmemeiz gerekiyor. 

- Kur'an'ı Kerim'in doğanın incelenmesini ve bilimsel atılımları desteklediğini söylüyor. 

- Selam, büyü ve bilim arasındaki benzerliği şöyle vurguluyor: Eskiden hükümdarların maiyetlerinde bilim adamları nasıl bulunuyorsa, bugün de devlet yönetiminde bilim adamlarının sözü geçerli olmalı. Kral Arthur efsanelerinde büyücü Merlin kılıç döver, iksir hazırlardı. Bugünün Merlin'leri biz bilim adamlarıyızGeçmişteki Merlinler'in hayalini kuramayacağı şeylei yapabiliyoruz, bugün. Ancak bizim gibi üçüncü dünya ülkelerinin devlet erkanında Merlinler'e yer yok.

Yazdır Paylaş
ETİKETLER :
Diğer Haberler
EN ÇOK OKUNANLAR
Sitemizi Nerede Duydunuz?
Google
Facebook
Arkadaşım
Diğer
Trakya22 Haber Portali