“Kiraz Festivali
'Türkiye'de 485'in üzerinde diri fay parçası var'
McDonalds’a Konya’dan Sürpriz
Ateistlerin Cenaze Namazı Nasıl Kılınır?
Bu haber 19 Haziran 2012, Salı 00:47 tarihinde eklendi. 610 kez okundu.
12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto

Bakalım 'diğerleri' bu işe ne diyecek?

Bakalım 'diğerleri' bu işe ne diyecek? Zaman ayarlı bir söyleşinin anatomisi...
Bakalım 'diğerleri' bu işe ne diyecek? Diyarbakır Bağımsız Milletvekili Leyla Zana bugün Hürriyet Gazetesi’ne bir röportaj verdi ve Kürt meselesi üzerine yoğunlaşan gündeme denk düşen gerçekten ilginç açıklamalar yaptı. (Metnin tamamını buradan okuyabilirsiniz.) Üzerinde düşünülmesi gereken ve hayli tartışılacağı da belli noktalar mevcut Zana’nın cümleleri içinde.. Kısaca göz atıp, ondan sonra “alıcı” gözüyle bakalım…

• “… devlet de bu işi eğer çözme kararlılığı gösterecekse ortak bakış açısını sürekli kılmalı. Yani sadece karşı tarafı bölme değil kendisinin de bölünmemesi, tüm kurumlarıyla, politikalarıyla kararlı tek bir duruş sergilemesi şart. Buna herkes, her şey dahil.”
• “Üniformanın laciverti, yeşili olmaz. Önemli olan tutumdur. Asker çözer, polis çözer, yargı çözerle bu iş olamaz. Burada bir gerçek vardı. Bunu hepimiz açıkça söyleyelim ve kabul edelim. Bu işi isterse en güçlü durdurur. O güçlü kimdir, şimdiki hükümettir. O hükümetin başı Recep Tayyip Erdoğan’dır. Tarihin en güçlü hükümetinin başındaki isim isterse o iradeyi gösterir, buna gücü yeter ve bu sorunu da çözer. Ben onun bu işi çözeceğine inanıyorum. Buna dair umudumu da, inancımı da asla yitirmedim. Şimdi hepimizin yapması gereken, hepimizin başbakanın  sorunu çözmesinde yanında olduğumuzu ona hissettirmemiz, onu teşvik etmemizdir.”
• “(İlk yıllarda) Başbakan’ın çözüme ilişkin önemli çıkışları vardı. Bu da üç noktada yoğunlaşıyordu. Birincisi Kürt halkının haklarının verilmesine dair onda bir iradenin bulunabileceği, ikincisi AB temelinde Batı’yla entegrasyon sürecinin hızlandırılmasının soruna olumlu katkısının olabileceği, üçüncüsü de Osmanlı’dan sonra inançlı kesimin baskı altında tutulmasının, haklarının verilmemesinin ne anlama geldiğini çok iyi bilen bir Tayyip Erdoğan’ın mağdurun halinden anlayan, psikolojisiyle bölgedeki taleplere de paralel bakış açısına sahip olabileceği beklentisi. Ben de onu destekledim.”
• “Başbakanla tabii ki görüşmek isterim. Faydalı olacağına da inanıyorum ama mesele benim görüşüp görüşmemem değil. Evet ben Leyla Zana olursam bu görüşme daha heyecan yaratır.”
• “Açılım deniyor, ben ne olduğunu hâlâ anlayamadım. Asıl mesele açılım falan gibi ifadelerden ziyade bu ülkede şiddetin hemen durması, kanın akmasının önüne geçilmesi için ne yapılmalı, sorun bu.”
• “… Türkler ve Kürtler bir ailedir. Dünyada çatışma bölgelerine baktığımızda Filistin-İsrail sorununda olduğu gibi kültürel ve siyasi beklenti ile sosyal doku temelinde farklılıkların olduğunu görürsünüz. Farklı din ve inançların öne çıktığını görürsünüz. Bizde böyle bir durum asla olmadı. Birbirini tamamen reddetme, yok olsun üzerine mücadele etme diye bir şey söz konusu değil. Türk-Kürt meselesinde böyle bir şey olamaz.”
• “(Peki PKK ne yapmalı?) Bence PKK da bugün bunu şöyle anlamalı: Bağımsız Kürdistan için o zaman ölenleri anlıyorum. Ama 1999’dan itibaren strateji değiştiyse Bağımsız Birleşik Kürdistan yerini, haklı talepleri elde ederek tamamen birlikte yaşama stratejisine bıraktıysa ve amaç yerel yönetimin güçlenmesi, demokratikleşme ise bu gençlerin ölmesini artık hiçbir vicdan kabul edemez. PKK da ona göre bu süreci yeniden değerlendirsin.”
• “Sayın Celal Talabani ve Mesut Barzani çok önemli isimlerdir. Ama Türkiye, bir çözüm iradesi, somut bir plan ortaya koyarsa iki isim de Türkiye’nin peşinden gelecektir. Türk devleti devasa bir mekanizmadır.”
• “BDP’deki eksikliğin hissedilmesi çok önemli. Yani sadece BDP’li arkadaşlar sokak gösterilerine destek. Kamera karşısında sert ve güçlü mesajlar ya da cenaze törenlerinde halkla bir araya gelmenin haricinde kameralardan uzak sofralarda da insanlarımızla bir araya gelmeli, ekmeği paylaşmayı öğrenmeli. Tarladaki kadının terini silebilmeyi, emeğin ne olduğunu anlayabilmeyi, eşek sırtında eve su taşıyan teyzenin testisinden bir bardak su içmeyi bilmeli. BDP’nin dikkat edeceği bir önemli husus da kapalı kapılar ardında olumlu, Kürtlere yönelik kameralar önünde ise bunun tam tersi olan gerilim dilinden vazgeçmeli. Yani içeride başka, dışarıda başka konuşmamalı.”
•  “Başbakan’da bu cesaret var. Mesela Öcalan İmralı’dan alınıp bazı kesimlerle temas edebileceği bir ev hapsine alınabilir.”
• “BDP yeni anayasa sürecine mutlaka destek vermeli. BDP, Türkiye’de Kürtlerin de yararına olacak her şeyin içinde bulunmalı. Toplumun faydasına olan sadece kitlesel, bölgesel değil. Tüm Türkiye genelinde halk için bir şeyler yapabilmeyi gösterebilmeli. Kürtlerin haklı talepleri için mücadele veren BDP, yeri geldiğinde Karadeniz’deki çay üreticisi için de mücadele verse fena mı olur?”
• “Bugüne kadar Kürtlerin hak talepleriyle ilgili hiç mi bir adım atılmadı? Hayır asla. Olumlu şeylerin hakkını vermek lazım, tabii ki atıldı. ABD’nin araştırmasında Türkiye Cumhuriyeti’nde kimliğine sahip çıkmayan 5 milyon Kürt olduğu söyleniyor. Yani asimilasyona uğramış. Bu TRT Şeş gibi kanallar bu insanların dilini, kültürünü hatırlattı.”
• Türk politikacılar taktik davranmayı bırakmalı, stratejik bir tavır almalı. Tüm tartışmaların zemini Meclis olmalı. Kürt politikacılar ise olumsuz dilden vazgeçmeli yani toplumdaki umutları söndürmemeli. Son zamanlarda bu benim bizim tarafta da gördüğüm şekilde bir küfür dilini içermemeli.”

Leyla Zana’nın söyledikleri içinde önemli, bir daha okunması gereken satır başları bunlar. Tabii en önemlisi bu sözlerin anlamlı bir zamanlamaya denk gelmesi.

Türkiye’de bu sorunun halledilmesi yönünde yeniden bir ivmelenmenin başladığı, özellikle terör örgütünün gittikçe marjinalize edilip, yaşam alanın daraldığı, yanı sıra, Kuzey Irak dengelerinin de artık teröre alan bırakmayacağının anlaşıldığı, İran-Irak-Suriye çizgisinde küresel ilginin ama başta ABD’nin Türkiye’nin canını sıkan bu soruna yöneldiği, Barzani ve Talabani’nin pozisyon aldığı ve elbette Türk siyasi mekanizmasının da üstelik yeni anayasa tartışmaları da gündeme girerken yeni girişimlerde bulunduğu bir döneme denk geliyor. Keza BDP’li yetkililerin de ABD ziyaretinin ertesine…

Şimdi Leyla Zana’nın söylemlerinin geneline bakıldığında, bu akışa uygun bir dil kullanıldığı görülüyor. Hele örneğin Başbakan’ın yanında durmakla ilgili güçlü ifadeleri bu bağlam değerlendirilebilir.

Üstelik hükümetin kimi icraatlarının da övüldüğü bir metin söz konusu. Sadece TRT-6 gibi özel bir konu değil, duble yollar gibi genel icraatlar de dile getiriliyor.

Hele hele kendi partisine, BDP’ye yönelik eleştirileri bir ilk olarak kabul edilebilir. Mealen, “halktan kopuk” olduklarını söylemiş olması dikkatle not edilebilir. Artı, kullandıkları dil, üslup da bu eleştirilerden nasibini alıyor ve hatta bir noktada “içeride ayrı dışarıda ayrı” konuştukları belirtiliyor ki bunun anlamı belli.

Kuşkusuz bu noktada bir ayrışma veya Zana’nın inisiyatif alması gibi bir nokta var mı kestirmek zor. Ama eleştiri var, bu açık.

Türk-Kürt kardeşliği noktasında söyledikleri de önemli Leyla Zana’nın. Sorulsa, “bunu daha önce de söyledik” denecektir belki ama o kadar iyi duyulmadığı bir gerçekti. Şimdi daha duyulur tonda.

Ve tabii terör örgütüne söyledikleri. O cümlelerin tercümesi de, değişen ülke ve dünya koşullarının örgüt için içinden çıkılmaz noktaya gelebileceğinin, bu yüzden “düşünmeleri” gerektiğinin altını çiziyor. Bu da hayli kritik bir nokta.

Bunlardan başka Leyla Zana’nın söylemlerinin bölge ve siyasiler üzerindeki etkisi de önemli olacak. Bizzat BDP’nin yöre halkının bu söyleme göstereceği tepki, durumun daha anlaşılmasına neden olacak.

Yazdır Paylaş
ETİKETLER :
Diğer Haberler
EN ÇOK OKUNANLAR
Sitemizi Nerede Duydunuz?
Google
Facebook
Arkadaşım
Diğer
Trakya22 Haber Portali