Bu haber 06 Mayıs 2012, Pazar 01:39 tarihinde eklendi. 798 kez okundu.
MHP - Grup Başkanvekili Vural çorluda
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Grup Başkanvekili Oktay Vural, hükümeti ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı eleştirerek, Başbakanın Suriye lideri Esad'ı kendisine rakip gördüğü için çekişme içerisine girdiğini öne sürdü
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Grup Başkanvekili Oktay Vural, hükümeti ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı eleştirerek, Başbakanın Suriye lideri Esad'ı kendisine rakip gördüğü için çekişme içerisine girdiğini öne sürdü.
Kırklareli'nin Lüleburgaz ilçesinde düzenlenen bir etkinliğe katılmak üzere Ankara'dan uçakla Çorlu'ya gelen MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural, buradan karayoluyla Lüleburgaz'a geçti. Hareketi öncesi MHP Çorlu İlçe binasını ziyaret eden Vural, burada basın mensuplarına açıklamalarda bulundu. "Değerli basın mensupları öncelikle Lüleburgaz'da bulunmaktan büyük bir memnuniyet duyuyorum" diyen Vural, Tekirdağ Milletvekili Bülent Belen'in Çorlu ikazının ardından, "Lüleburgaz programı çerçevesinde Çorlu'da
bulunmaktan memnuniyet duyuyorum. Lüleburgaz'da bir programımız var, Ülkü Ocakları'nın bir programı var. O program çerçevesinde Çorlu İlçe Başkanımızı da ziyaret etme ve bu vesileyle değerli basın mensuplarına kısa bir değerlendirme yapmak istedik, sayın milletvekilimizle birlikte" dedi.
Vural, "Milliyetçiler Günü, önemli tek adamlığın, tek parti yönetiminin olduğu her türlü baskı karşısında demokratik bir şekilde görüş ve düşüncelerini ifade etmek isteyen milliyetçi düşüncenin adeta bir demokrasi mücadelesi verdiğinin başlangıç günüdür. O bakımdan Milliyetçi Hareket Partisi, ülkücü ve milliyetçi hareket 3 Mayıs Milliyetçiler Günü'nde 1944 yılında her türlü baskıya, tehdide, şantaja rağmen o baskıcı yönetim karşısında dimdik ayakta durmuştur. Oynanan Oyunları haykırmıştır. Her türlü
eziyete maruz bırakılmış olmasına rağmen demokratik mücadelesinden vazgeçmemiştir. MHP olarak biz bugün o mücadelenin oluşturduğu siyasi bir hareket olarak da demokraside mücadelemizi sürdürüyoruz. Aslında demokrasi tarihine bakıldığı zaman milliyetçilerin demokrasiye nasıl sahip çıktığını ve düşünce ve ifade hürriyetini kısıtlamak isteyen her türlü düşünceye karşı nasıl dimdik ayakta durduğuna bütün bu tarih şahittir. Bu çerçevede MHP dün olduğu gibi bugün de Türkiye'deki gelişmeler karşısında daima
demokrasiden, düşünce ifade ve hürriyetinden yana olmuştur ve bu yönel bakıldığı zaman özellikle bugünün baskıcı, tehdit eden yaklaşımı karşısında her zaman hakkın yanında olmuştur" diye konuştu.
"ENGİN ALAN'IN TUTUKLULUK SÜRECİNİN SONLANDIRILMASINI VURGULADIK"
Oktay Vural, "Bu çerçevede MHP olarak biz özellikle milletvekilimiz Engin Alan'ın tutukluluk sürecinin sonlandırılması gerekliliğini vurguladık. Engin Alan maalesef milletvekili olarak tutukludur. Millet iradesini kullanamamaktadır. Bu bakımdan MİT mensupları için, hukukun dışına taşan MİT mensuplarının yargılanmasının önünü kesmek için kanun çıkartanlar bugün maalesef seçilmiş bir milletvekilinin iradesini kullanması için tutuksuz yargılanmasının önünü kapatmaya çalışmaktadır. Hükümetin bu konudaki,
AKP'nin bu konudaki tavrı doğrudan doğruya yargıya baskıdır ve bu tutuklamanın siyasi olarak devam etmesi arzusunun izharıdır. Bu doğrudan doğruya bile adil yargılamaya müdahildir. Çünkü AKP bu konunun çözülmesini istemediği gibi bu konuda maalesef samimi bir tavır sergilenmiş değildir. Bu milletin egemenliğini ve iradesini hiçbir tehdit, hiçbir baskı vesayet altına alamayacaktır. MHP olarak bu konuda kararlıyız" şeklinde konuştu.
"BAŞBAKAN HER ELEŞTİRİYE İDEOLOJİK DİYOR"
Konuşmasında Başbakan Erdoğan'a yüklenen Vural, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Sayın Başbakan kendisine yönelik her türlü eleştiri olduğu zaman bunlar ideolojik diyor. Yutmazmış, külyutmaz hoca vardı Hababam sınıfında, o da ben kül yutmam demişti, masanın üzerine çıkıyordu herkes kopya çekiyordu. Hür türlü külü yutanların bu ifadeleri kullanması aslında karanlıkta ıslık çalmaya benziyor. Gerçekten bakıldığı zaman 9 tane vatandaşımızın Marmara gemisinde öldürülmesi sırasında kılları kıpırdamadı, kül yutmam dediler ama 9 tane vatandaşımız öldü. Bütün bu süreçlere bakıldığı zaman
Irak'ta kitle imha silahları var dedi ve kitle imha silahları var dediği Irak'a müdahalenin önünü açtı. Bir de baktık ki Irak'ta kitle imha silahları yok. Kül yutmam diyen Sayın Başbakan, 2010 yılı Aralık ayında bu uluslararası derecelendirme kuruluşlarının kredi notunu yükseltmesini Türkiye'nin ekonomisinin nasıl ileriye gittiğine bir karine olarak göstermişti. O zamanki grup toplantısında şunları söylemişti; 'Görüyor musunuz işte bazı ülkelerin notunu indirirken Türkiye'nin notunu arttırıyorlar, ekonomi
ne kadar iyi. İşte uluslararası kuruluşlar bile bizi destekliyor' demişti. Şimdi dün arttırdığı için destekliyor diyenlere şimdi bunlar ideolojik tavır içerisindeler diyor. Hangi ideoloji? Bunu bir açıklasa da hepimiz bir anlasak. Doğrusu Sayın Başbakan işine geldiği zaman her türlü konuyu kendine yontan bir anlayış içerisinde. Bu bakımdan Sayın Başbakanın bu ifadeler karşısında yemezler, yutturamazlar ifadesi karşısında 'Sayın Başbakan enflasyon yüzde 12 olmuş mu, olmuş. Bunu millete yutturabilir misin,
olmadı mı diyeceksin. Cari açık GSMH'nin yüzde 10'una vardı mı, ne oldu. Olmadığını mı yutturacaksın millete. Memur 6 aydır zam almıyor. 6 aydır zam almayan memura zam aldın diye mi yutturacaksın. Bütün bu süreçleri dikkate aldığımız zaman, ekonomi açısından bakıldığı zaman geriye gidişler var. 2011 yılında bir büyüme oldu ancak bugün Türkiye bir durağan ekonomiye doğru gidiyor. Durağan ekonomide de işsizlik sorunu devam ediyor. Bütün bu sorunları yokmuş gibi gösteren bir Başbakan. Yani illa kendisi pembe
gözlük takmış, her türlü kameranın da, her türlü gözün de pembe gözlük takmasını istiyor. Türkiye'deki gerçekler bunlar. Külyutmaz hafiyelik yerine gerçekleri konuşması lazım ama Başbakan her türlü eleştiride ideolojik diyor. ya bunun üzerinden siyaset yapılmaz ya da ideolojik diye eleştiriyor ve maşallah medyamızda yemezler, yutturmazlar, one minute kahramanı gibi helal olsun, baksana nas7T mensuplarının yargılanmasının önünü kesmek içılda ağzının payını verdi diyerek buradan da bir kahraman çıkartmaya
çalışıyorlar. Bütün bu süreçlerde tabiatıyla Türkiye'nin ekonomisinin çok da iyiye gitmediğini vurgulamak isterim. Bu gerçekler karşısında daha dikkatli olmak lazım. Başbakan kafasını kuma gömmemeli. Başbakanın bu ifadeleri aslında maalesef biraz karanlıkta ıslık çalmaya benziyor. Durum iyi değil anlaşılan. Çok sert Başbakan bağırıyor, çağırıyor herkes fırça yiyor. Hani dünya ülkesiydik, hani dünyanın en iyi ekonomik performansına sahiptik. Bir kuruluş şöyle kredi ile ilgili bir düzenleme yaptığı zaman
bile onları suçlayan bir tavra giriyor. Neredeyse diyecekler ki bunu aslında muhalefet partileri böyle yazdırmıştır diyecekler. Bu bir tezgah, bu bir Oyun aslında belki de şuraya da götürebilir. Bu Türkiye'de ekonomik kaos çıkartmak amacıyla hükümeti devirmek isteyenlerin bir darbe arayışının sonucudur diye bir sonuçta çıkartabilir Allah korusun. Bu konuda gerçekten nereye varacağını bilmiyoruz."
"SÜT PROJESİNİ DESTEKLİYORUZ"
Gündemi meşgul eden son konulardan birinin de süt meselesi olduğunu kaydeden Vural, "Bu bölgede hayvancılık açısından önemli bir bölge ama süt para etmedi. Uygulanan ekonomi politikaları, tarım politikaları maalesef hayvan üretimini azalttı, hayvan varlığımız azaldı. Dolayısıyla inekleri kesmeye başladılar süt para etmeyince. İnekler kesilince hayvan varlığı azaldı ve bugün her şeyden önce bu süt meselesinden dolayı, süt projesinin ortaya çıkmasından dolayı bizim dikkate almamız gereken birkaç husus var.
Birincisi bu süt projesi zembille mi indi. Yani birden bire kafalarına dank etti, süt içirelim çocuklarımıza mı dediler. Neden yaptılar bunu? Sütçüler perişan, tarım perişan, perişan eden tarım politikası. Tarım politikası perişan olunca süte olan talebi arttırmak için bu bedava süt dağıtımını bir proje olarak ortaya koydular. Bunu doğru buluyoruz, bu proje doğru. Bunun yapılması doğru ama siz hayvancılık politikasını değiştirmezseniz bu da kafi gelmez. Onun dışında rahatsızlananlar oldu bu sefer. Tarım
Bakanı dedi ki 'Süt meselesi provoke ediliyor' diye söyledi, çocuklarımızı provokatör olarak ilan ettiler. Yakında Sayın Başbakan da çıkar 'bunlar ideolojik tavırlardır, çocukların bu konudan rahatsız olması ideolojiktir' diyerek belki de muhalefet partilerinin çocuklarıdır, onun için böyle yapıyorlar, abartıyorlar demek suretiyle bu eksikliğin üstünü de örtmek isteyebilir. Ama hükümete uyarım süt projesini devam ettirmesi ancak nitelikli, kaliteli bir süt programı uygulanması gerekiyor. Bu bakımdan
hükümetin öncelikli olarak bu sonuçları doğuran sütün niteliği hakkında yeterli bir inceleme yapıp, sağlıklı süt içmelerini sağlamaktır. Bu da ortaya koyuyor ki bir başka sorunumuz daha var; gıda güvenliği sorunumuz. Türkiye'de ciddi bir gıda güvenliği sorunu var. Burada milleti suçlamaya gerek yok. Bu hükümetten herkes azar işitiyor. Sanatçılar azar işitti, gazeteciler azar işitti, çiftçimiz azar işitti, memurumuz, işçimiz herkes azar işitti. Şimdi kala kala çocuklarımıza kaldı, bunları da
azarlıyorlar. Bunlar provokatör, yok psikolojik diye ifade ediyorlar. Bu da hükümetin açıkçası hiçbir şekilde eleştiriye tahammüllerinin olmadığını, demokratik hoşgörü içerisinde davranmadıklarını ortaya koymaktadır" diye konuştu.
"MUHATAP ALDIĞINIZ HER ADIM TERÖR ÖRGÜTÜNÜ CESARETLENDİRİR"
Konuşmasında terörle mücadeleye de değinen Oktay Vural, "Uçağa gelirken öğrendim, 3 tane şehidimiz var, 2 tane polisimiz yaralanmış. Maalesef hükümet, PKK terör örgütüyle müzakere ettiğine ilişkin çeşitli bilgiler geliyordu. Sayın Başbakanın da özellikle 'PKK silah bıraksa operasyonlar durur' diyerek PKK ile bir ateşkes arayışı içerisinde yapılan görüşmelerin açıkçası terör örgütünü cesaretlendirdiğini düşünüyorum. Bu bakımdan daha fazla taviz umuduyla terör örgütü bunu bir araç olarak kullanmaya devam
edecektir. Hükümet yanlış yoldadır, hükümet terörle müzakereyi terörle mücadelenin bir parçasıymış gibi koymaktadır. Bu son derece yanlıştır. Barzani geldiği zaman Barzani ile bile PKK'yı görüştüler. Oysa Barzani'ye söylenecek şey; PKK'yı senin topraklarında ya barındırmazsın ya da ben seni barındırmam demesiydi. Esad'a karşı gitmeli diyenler, neden PKK'yı besleyen Barzani'ye karşı hoşgörü içerisinde davranıyorlar. O bakımdan bu endişe vericidir ki, hükümet PKK ile bir müzakere ortamına girmiştir ve bu
müzakere ortamı içerisinde yapılan görüşmelerden daha fazla taviz almak amacıyla da terörün arttırılacağına ilişkin endişelerimiz vardır. Daha önce de böyle oldu. Müzakere ortamı PKK'nın silahı bir dayatma olarak, silahı millete ileri sürmesine zemin hazırlar. Anlaşılan o ki AKP hükümeti bir taraftan terörle mücadele, bir taraftan terörle müzakere koyarken adeta Türkiye'yi kırk katır mı kırk satır mı tercihine yöneltmektedir. Bu milleti bölme projesinin bir taraftan PKK'nın silahlı eylemleri yoluyla bu
millete dayatmak, öte taraftan da PKK'nın silah bırakma karşılığında bir siyasal çözümle bölmek istemek hepsi aynı amaca hizmet eder. Bu bakımdan PKK'nın saldırıları sonucunda şehit olmuş güvenlik görevlilerimize Allah'tan rahmet diliyorum. Polislerimize acil şifalar diliyorum, ama hükümeti uyarıyorum terörün terör örgütünün demokrasimizi teslim almasına izin vermeyin. Terör örgütünü, PKK'yı besleyenleri muhatap almayın. Muhatap aldığınız her adım, attığınız her adım terör örgütünü cesaretlendirir ve
silahla bu millete her türlü dayatmayı yapar" dedi.
"BU COĞRAFYADA BENDEN BAŞKA OLMAZ DİYE ESAD'I RAKİP GÖRÜYOR"
Vural sözlerini şöyle tamamladı:
"Sayın Başbakan herkesi azarlamaktadır. Sayın Başbakanın o parmağı milletine karşı, herkese karşı kalktı. Çiftçisine, memuruna, gazetecisine, değerli basın mensuplarına söylemedi mi, 'dükkan senin at bunları' demedi mi? Çiftçimize 'ananı da al git' demedi mi? İşsiz olan biri açım böbreğimi satacağım dediğinde, 'sakatatçı dükkanı değilim' demedi mi? Burdur'da iş arayan üniversite öğrencisine 'ben kimseye iş bulmak zorunda değilim' demedi mi? Bütün bunlara bakıldığı zaman sanatçılar da ne yaptılar, 'sanat
yönetmeni belediye görevlisi olmasın' dediler. Sen misin bunu söyleyen, sen nasıl bunu söylersin, ben seni şöyle yaparım böyle yaparım diye tehdit ediyor. Herkes tehdit altında, herkes baskı altında. S&P'nin açıklaması karşısında ideolojik deyip onları azarlamadı mı? Şimdi ilkokuldaki çocuklarımızı azarlıyorlar. O bakımdan bu sanatçılara yönelik tavır, aslında despot, baskıcı, demokrasiye tahammülsüz, eleştiriye tahammülsüz darbeci bir zihniyetin yansımasıdır. Bu darbeci zihniyetten son olarak nasibini
sanatçılar almıştır. Alamayan kimse var mı? Tüm toplum kesimlerine soruyorum işine geldiği zaman topçularla, popçularla açılım pazarlıyor, işine gelmediği zaman ben seni kapatırım, keserim diyor. İşine geldiği zaman uçağına alıyor basın mensuplarını, işine geldiği zaman havada uçaktan atıyor, dükkan senin at bunları diye söylüyor. Dolayısıyla Esad ile neden biraz çekişme içerisine girdiğini şimdi anlıyorum, herhalde kendisine rakip gördü. Bu coğrafyada benden başka olmaz diye söylüyor. İnşallah bu
demokratik olmayan davranışlar içerisinde olan Sayın Başbakan milletin Başbakanı olduğunu hatırlar. Millete karşı tehdit, milleti tehdit etmek, eleştirenleri tehdit etmek de Türk demokrasinin geldiği bu safhaya yakışmıyor."
|
|