“Kiraz Festivali
'Türkiye'de 485'in üzerinde diri fay parçası var'
McDonalds’a Konya’dan Sürpriz
Ateistlerin Cenaze Namazı Nasıl Kılınır?
Bu haber 12 Aralık 2011, Pazartesi 22:34 tarihinde eklendi. 847 kez okundu.
12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto

CHP GRUBU ADINA CANDAN YÜCEER den Açıklama

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 21 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Yeni Zelanda Hükümeti Arasında Hava Hizmetlerine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun 3’üncü maddesine ilişkin söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
CHP GRUBU ADINA CANDAN YÜCEER den Açıklama

 

Görüşmekte olduğumuz kanun tasarısıyla Yeni Zelanda Hükümeti ile ilişkilerimizin daha da pekişeceği, bu kanun tasarısının her iki ülkenin siyasi, ticari ve kültürel ilişkilerini olumlu etkileyeceği görülmektedir.

Yeni Zelanda ile Türkiye'nin tarihten gelen dostluğu bulunmaktadır. Türkiye ile Yeni Zelanda arasındaki ilişkilerin tarihi Türk-Anzak ordularını karşı karşıya getiren Çanakkale savaşlarına dayanmaktadır. Her iki ülke arasındaki karşılıklı iyi duygular o büyük çatışma ortamında filizlenmiş, gelişerek devam etmiştir. Tarihte büyük bir savaşla başlayan bu dostluk her yıl her iki ülkenin insanlarının o günlerin anısına gerçekleştirdiği etkinliklerle hatırlanmaktadır.

Değerli milletvekilleri, yabancı ülke insanlarının etkinlik düzenleyerek yaptığını biz bu yıl gerçekleştiremedik. Bilindiği gibi bu yıl, şehitlerimiz ve Van depremi nedeniyle, tüm yurtta Cumhuriyet Bayramı kutlamaları iptal edildi.

Ben öncelikle şehitlerimize ve Van’da meydana gelen depremde ve hemen hemen her gün çadırlarda yaşamlarını yitiren yurttaşlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına ve milletimize başsağlığı, yaralılara acil şifa diliyorum.

Tüm yurtta olduğu gibi Tekirdağ’ın da birçok ilçesinin kurtuluş günleri iptal edilmiştir. AKP Hükûmeti şehitlerin ve depremin arkasına sığınarak bir şey yapmaya çalışmıştır. Hatırlarsanız, tüm yurtta törenler iptal edilirken Sayın Bakan oğlunun düğününü iptal etmedi, devlet erkânı da bu düğüne katılmaktan geri kalmadı. Bu büyük acıları yaşadığımız günlerde düğün yapabilenler Cumhuriyet Bayramı’nı kutlayamadılar.

Değerli arkadaşlar, galiba niyet başka olunca, akıl bahane, dil yalan üretiyor. 13 Kasım 1922, düşman işgalinden kurtulduğu günden bugüne tam seksen dokuz yıldır Tekirdağlılar Tekirdağ ve cumhuriyete nasıl sahip çıktıysa bugünden yarına da bu topraklara, bu değerlere sahip çıkacaktır. Çünkü Tekirdağ, Tekirdağlılar bu aydınlık yoldan hiçbir zaman şaşmamıştır, şaşmayacaktır. Tekirdağ’ımızla beraber tüm ülkemizde bu zaferin kolay kazanılmadığını, cumhuriyetin kolay kurulmadığını biliyoruz. Bu sebepledir ki cumhuriyetimiz, vatanımızın her karış toprağı, dökülen şehit kanlarıyla tesis edilmiş birlik ve beraberliğimiz bizim için her şeyden önemlidir. Herkes şunu iyi bilmelidir ki cumhuriyetimiz ilelebet var olacak, Atatürk ilke ve devrimlerine olan bağlılığımız kararlılıkla devam edecektir. (CHP sıralarından alkışlar) Bu millet kanıyla, bedel ödeyerek kazandığı bağımsızlığına, cumhuriyetine her zaman, her koşulda sahip çıkacaktır. Halkımız Hükûmetin tüm çabalarına rağmen sokaklara dökülerek tarihine ve cumhuriyetine nasıl sahip çıktığını ve çıkacağını göstermiştir. Böyle atalara, böyle bir tarihe sahip olmak en karanlık günlerde bile bizim için bitmeyen bir umut ve mücadele sebebidir. Üstün bir mücadeleyle bu güzel vatanı ve güzel ilimizi bizlere bırakan atalarımızı minnetle ve şükranla anmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, bu topraklarda, güzel Trakya’mızda çevre şartları son on yıldır insan sağlığını tehdit eder boyutlara ulaşmış durumdadır. Ergene Nehri doğduğu noktada içilebilir nitelikteyken söz konusu kirlenme sonucu âdeta zehir saçmaktadır. Bölgemizde kanser vakaları arttı, yer altı suları kirlenme sebebiyle kullanılmamakta, Ergene sanayi lağımına dönüşmüş hâldedir. Ergene Nehri’nden sulu tarım yapılamamaktadır. Trakya topraklarının verimliliği düşmüştür. Ürünlerde ağır metallerin varlığı bilimsel çalışmalarda yayınlanmıştır. Son günlerde yapılan araştırmada, Trakya Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Halk Sağlığı Ana Bilim Dalının yaptığı Ergene’nin su ve toprak kirliliğinin verdiği zararları saptamak için hazırlanan rapor çok çarpıcı, bölgedeki kanser vakalarının arttığı ve bir an önce kanser kayıt ve araştırma merkezinin kurulması yönündedir.

Değerli milletvekilleri, bölgemizdeki kanser, bir deprem gibi, tsunami gibi bir felakettir, artık o boyutlara ulaşmıştır ve bir kez değil, şiddetini ve bölgesel genişliğini arttıran bir felakettir. Hemen hemen her gün, her 4-5 evden birinde kanser hastası vardır. Bölge insanlarımız büyük acılar içindedir. Ülkemizin ayçiçeği, pirinç, buğday üretiminin büyük bir kısmının bölgemizde yetiştiği düşünülürse, artık bu sorunun bölgesel bir sorun olmadığı da açıktır.

Bu gerçeğin temelinde yatan neden, Sayın Bakanın ifade ettiği gibi Cumhuriyet Halk Partili belediyeler değil, plansız, kontrolsüz sanayileşme, endüstriyel, evsel, tarımsal kökenli atık suların doğrudan ya da dolaylı olarak Ergene’ye deşarj edilmesidir. Planlama eksikliği bölgemizin verimli topraklarının amaç dışı kullanılmasına sebep olmuştur.

Değerli milletvekilleri, doğa tüm insanlığın ortak mirası. Biz bu emaneti atalarımızdan nasıl aldıysak, kirletmeden bizden sonraki nesillere, çocuklarımıza aktarmak hepimizin görevidir. Trakya’mızda maalesef yıllardır çözüme yönelik adımlar yetersiz, çoğu zaman da göstermelik olmuştur. Sayın Bakanın Ergene’nin temizlenmesiyle ilgili son açıklamalarının sözde kalmamasını tüm samimiyetimle diliyorum. Bunun muhalefeti, iktidarı olmaz ve Ergene hepimizin, bu sorunu gelin hep beraber çözelim, çünkü bu sorun hepimizin boynunun borcu.

Değerli milletvekilleri, bu anlaşmanın yanı sıra Türkiye Büyük Millet Meclisinde Yeni Zelanda’yla kurulan dostluk grupları da bu ülkeyle olan ilişkilerimizi olumlu etkilemekte. Komisyondan geçerek Genel Kurula inen bu tasarıyla daha olumlu adımların atılacağı görülmektedir.

Tabii ki bizim ümidimiz dış politikada tüm ülkelerle olumlu adımların atılmasıdır. AKP Hükûmeti döneminde dış politikalarımız her ne kadar olumlu gösterilmeye çalışılsa da bunun böyle olmadığı açıktır. Hükûmetin izlediği politikalar nedeniyle birçok ülkeyle savaşın eşiğine gelinmiştir. “Sıfır sorun” diyerek, sıfır dostumuz kalmıştır. Seksen sekiz yıllık cumhuriyet tarihimizde “Yurtta sulh, cihanda sulh.” anlayışında olan, otuz yıldır terörün tüm acılarını yaşayan bir ülke olarak, nasıl oluyor da daha düne kadar kardeş, komşu ülke dediğimiz Suriye’de, sebebi ne olursa olsun silahlı güç kullanarak Suriye yönetimini devirmeye çalışan muhaliflere destek oluruz? Mısır’a, Libya’ya, Tunus’a gelen demokrasi ortada. Demokrasi adı altında kan, hamaset, bölme, ayrıştırma, istediği gibi yönetme politikasıyla oradaki kardeşlerimizin hayatları altüst edilmektedir. Yoksa Müslüman coğrafyamızda “Kâğıtların yeniden karıldığı zamanlar.” olarak ifade edilen bugünlerde kan ve gözyaşı üzerinden, komşularımızın kan ve gözyaşı üzerinden iyi bir el mi çıkarmaya çalışıyoruz? Biz, komşularımızın kan ve gözyaşı üzerinden gelecek bir dış politika ya da bize gelecek bir çıkar istemiyoruz. Hem unutulmamalıdır ki, bugün onlara yapılmak istenen yarın bize de yapılmak isteniyor olabilir.

Değerli milletvekilleri, bir toplumun tarihini doğru bilmesi, doğru bir şekilde öğrenmesi doğruları ve yanlışları bilmesiyle olur. Çünkü doğrulardan yararlanarak, yanlışlardan uzaklaşarak ve bir kez daha yapılan yanlışlar yapılmasın diye uğraş vererek bu yolda çalışması gerekir.

Değerli milletvekilleri, ne olursak olalım samimi olalım. Bir yandan, inanç temelli, ırk temelli ayrım yapacaksınız. “Beni bir mezhebin mensupları mahkûm etti.” diyeceksiniz. Katliam sanıklarını yargının önüne getirmeyeceksiniz, sonra da dönüp “Özür dilenmesi gerekiyorsa özür dileriz.” diyeceksiniz. Sözlerinizle yaptıklarınızın inandırıcı olması gerekli. Tarihi konuşmak, doğru öğrenmek, bilmek ayrı bir şey; bunu, tarihi siyasi bir malzeme olarak kullanmak ayrı bir şeydir.

Bakınız, geçtiğimiz günlerde bunun bir örneğini yaşadık. 2 Temmuz 1993 günü –Polis kayıtlarında 15 bin kişinin katıldığı- Sivas Madımak Oteli’nin yakılması sonucu aralarında 2 çocuk, birçok gencin ve yurttaşımızın bulunduğu 35 kişinin katledilmesinin firari sanığı, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan Vahit Kaynar 26 Eylül’de Polonya’da, Polonya sınırında yakalandı. Dava avukatları Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesine, Ankara Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcısına, Adalet Bakanlığına dilekçe vererek, Suçluların İadesine Dair Avrupa Sözleşmesi’nin 16’ncı maddesine göre tutukluluk süresinin kırk gün olduğuna dikkat çekerek, iade işlemlerinin tez elden yapılmasını talep etti. Ancak sanığın iadesi için gerekli evraklar Polonya makamlarına geç ulaşmış ve firari sanık Vahit Kaynar 4 Kasım tarihinde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yüceer.

CANDAN YÜCEER (Devamla) – Hepinize saygılar sunarım. (CHP, MHP ve BDP sıralarından alkışlar) aldı

 

Yazdır Paylaş
ETİKETLER :
Diğer Haberler
EN ÇOK OKUNANLAR
Sitemizi Nerede Duydunuz?
Google
Facebook
Arkadaşım
Diğer
Trakya22 Haber Portali