Edirne Müftülüğünden trakya22.com a TARİHTE MUHARREM AYI ile ilgili yapılan açıklama
Yüce Rabbimiz gökleri ve yeri yarattığı günde, Allah katında ayların sayısının on iki olduğunu ve bunlardan dördünün de haram aylardan olduğunu Kur’an-ı Kerim’de belirtmiştir. Nitekim bu aylardan birisi de Muharrem ayıdır. Kelime olarak “haram kılınan, yasaklanan, hürmete layık olan” anlamlarına gelen Muharrem, Cahiliye döneminde savaş yapmanın yasak olduğu dört aydan birinin adıdır. Kuran’ı Kerim’de bu ayda savaşılmaması gerektiği mealen şöyle belirtilmiştir: “Sana haram ayı, yani onda savaşmayı soruyorlar. De ki: O ayda savaş büyük bir günahtır”...
Muharrem ayı ve bu ayın 10.gününe tesadüf eden Aşüre Günü’nün tarihi süreç içerisinde ayrı bir yeri vardır. Çünkü tarihimize yön veren pek çok hadisenin bu günde vuku bulduğuna inanılır. Hz. Adem'in tevbesinin kabul edilmesi, Hz. Musa ve İsrailoğulları’nın Firavun’un zulmünden kurtulmaları, Hz. Nuh’un gemisinin Cûdi Dağına oturması, Hz. Yunus’un balığın karnından kurtulması, Hz. Yusuf’un atılmış olduğu kuyudan çıkartılması, Hz. Musa ve Hz. İsa’nın doğumları gibi olayların, Muharrem ayında Aşure gününde meydana geldiğine dair rivayetler vardır. Hz. Peygamber’in Mekke’den Medine’ye hicret ettiği yıl, İslâmî takvimin başlangıç yılı, Muharrem ayı da bu takvimin ilk ayı olarak kabul edilmiştir. Bütün bunlardan dolayı tarih boyunca Muharrem ayına ve Aşure Gününe ayrı bir önem verilmiştir.
Hz. Peygamber Medine’ye geldiğinde Yahudilerin aşure günü yani Muharrem ayının 10. gününde oruç tuttuğunu görmüş; bu nedir? Diye sorduğunda: “Bu hayırlı bir gündür. Allah’ın İsrailoğulları’nı düşmanlarından kurtardığı, bu sebeple de Hz. Musa’nın oruç tuttuğu gündür” denilmesi üzerine Hz. Peygamber (s.a.v)’de “Biz Musa’ya sizden daha layıkız”. Diyerek hem kendisi bugün oruç tutmuş hem de tutulmasını istemiştir. Fakat Hz. Peygamber (s.a.v.) Yahudilere benzememek için Muharrem ayının sadece 10. gününde değil de, 10. günü ile beraber bir gün öncesi veya bir gün sonrası ile birlikte oruç tutulmasını tavsiye etmiştir.
Muharrem ayı, malesef aynı zamanda İslam tarihinde meydana gelen bazı üzücü olayları da bizlere hatırlatmaktadır. Her Müslümanın yüreğini sızlatan en acı hatıra ise, Emeviler döneminde, Muharrem ayının onuncu günü, Hz. Hüseyin (r.a)’ın şehâdeti ile sona eren Kerbelâ olayıdır. Hz. Hüseyin (r.a), Sevgili Peygamberimizin çok sevdiği “Dünyanın iki çiçeği” ve “Cennet çocuklarının efendileri” diye övdüğü ve “Allah’ım, ben onları seviyorum, Sen de sev!” Diye duâ ettiği, iki torunundan birisidir. Hz. Hüseyin’in, siyâsî ihtiraslar uğruna acımasızca şehit edilmesi, Sevgili Peygamberimizi ve O’nun Ehl-i Beytini seven bütün Müminleri derinden yaralamıştır.
Tarihte yaşanmış ve geri dönüşü olmayan böylesi korkunç hadiseleri tasvip etmek asla mümkün değildir. Ancak bize düşen bu olayları hatırlayarak gereken dersleri çıkarmaktır. Öyleyse bizlerde korkunç Kerbela olayından gerekli dersi alarak; fitne ve tefrikanın bir millete nelere mal olduğunu bir kez daha hatırlamalıyız. Fitne ve ayrımcılığa asla prim vermeden, Allah ve Peygamber sevgisi etrafında kenetlenmeliyiz. Hz. Peygamberi, O’nun aile fertlerini ve ashabını sevmek hepimizin müşterek heyecanı olmalıdır. İyi bilelim ki, huzurlu bir toplum halinde yaşayabilmek, Yüce Dinimizin bizlere öğrettiği prensiplerle mümkündür.
Milli Şairimiz M. Akif Ersoy’un bir beyti ile son vermek istiyorum.
Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez
Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez.