Geçmişin Refah Partilisi, bugünün Demokratik Toplum Kongresi üyesi yazar Altan Tan'a göre "Tayyip Erdoğan önce Cumhurbaşkanı, sonra Başkan, sonra da Padişah olmak istiyor".
İSTANBUL - Rewşenbîrên Kurd (Kürt Aydınları) grubunun İstanbul Taksim'de düzenlediği söyleşide konuşan Altan Tan, "Tayyip Erdoğan bir çek yazıyor, vadesi yok" dedi. Tan'a göre Erdoğan demokratikleşme ve Kürt sorununun çözümü konusunu hep erteliyor; bu konularda adım atmak için önce referandum sonrasını işaret etti, şimdiyse vade olarak 2011 seçimleri sonrasını gösteriyor.
Altan Tan, kalabalık bir topluluğun takip ettiği söyleşi sırasında başka ilginç yorumlarda da bulundu. Refah Partisi'nde yöneticilik yaptığı dönemden beri Tayyip Erdoğan, Bülent Arınç, Abdullah Gül gibi isimleri yakından tanıyan, onlarla beraber kayda değer bir mesai harcayan Tan, "Benim tanıdığım, oturduğum kalktığım bu insanlarda kırmızı çizgileri geçme niyeti yok" diye konuştu. Altan Tan, Erdoğan başta olmak üzere AKP'nin lider kadrosunun demokratik özerklik ve anadilde eğitim gibi konularda bir adım atmasını beklemediğini dile getirdi.
Söz demokratik özerkliğe gelmişken, bu kavramın ne anlama geldiği konusunda Kürt hareketi içinde bir fikir birliği olmadığını, herkesin farklı bir şey kastettiğini belirtiyor Tan.
Kendisi Demokratik Toplum Kongresi'nin Diyarbakır'daki kongresinde, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir'in yaptığı tarifin federasyonu işaret ettiğini belirtmiş. Bu noktada Tan'a katılmamak zor, zira Kürt hareketinin önde gelen isimlerince yapılan tarifler akla İspanya'daki özerk bölgeler sistemini getiriyor.
Altan Tan, Kürtçe'nin asimilasyon tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu düşünüyor. "Kürtlerin yarıdan fazlası Kürtçe bilmiyor, özellikle gençler ve batıdaki şehirlerde yaşayanlar" diyor ve mealen şöyle bir öngörüde bulunuyor: Kürtçe bilen Kürtlerin sayısı oransal olarak iyice azaldıktan sonra, yani Kürtçe devletin gözünde "tehlikesiz" bir hale geldikten sonra anadilde eğitim gibi kimi haklar tanınabilir. Yani 15-20 yıl sonra.
Tan, sakıncalı bir şeyin tehlikesiz addedilmeye başladıktan sonra legalize edilmesine örnek olarak da, dünyada komünizm yıkılırken Nihat Sargın ve Nabi Yağcı'nın Türkiye'de komünist partisini (TBKP) resmen kurabilmelerini örnek gösteriyor. Bu sözlerle konunun Kürt hareketi için aciliyetine işaret eden Kürt yazar, Kürtlerin acilen grup hakları talebini yükseltmeleri gerektiğini (ve yükselttiklerini de) belirtiyor.
'DOĞAL ASİMİLASYON TEHLİKESİ VAR'
Burada bir nüansa dikkat çekmek lazım. Altan Tan'ın söz ettiği asimilasyon, devletin tepeden, zor kullanarak yürüttüğü/yürütebileceği bir asimilasyon değil. "Doğal" asimilasyon, Tan'ın bahsettiği. Geleneksel olarak köylü bir halk olan Kürtlerin çeşitli etmenlerden ötürü, büyük oranda, amiyane tabirle paldır küldür kentlere akması ve buralarda yaşamaya başlaması sonucu Türkçe'nin Kürtçe'ye galebe çalması durumundan bahsediyor. Türkiye'nin batısında yaşayan Kürtlerin, tarihi coğrafyalarında yaşayanlardan sayıca daha fazla olması da Tan'ın argümanını güçlendiren bir olgu olarak görülebilir.
Türkiyeli Kürtlerin nüfusun geri kalanına entegre olmasında sosyo-ekonomik süreçlerin en önemli unsur olması, bir takım akademik çalışmalarda da değinilmiş bir konu. Söz gelimi Mesut Yeğen 'Müstakbel Türk'ten Sözde Yurttaşa' adlı kitabında, 1950'lerde Demokrat Parti döneminde güneydoğunun ulusal pazarla o zamana kadarki en yoğun bütünleşmeyi yaşaması sonucu Kürtlerin Türkiye toplumuna daha fazla entegre olduklarını belirtiyor.
Bununla beraber Altan Tan'ın Kürtçe'nin zamanla yokolabileceği veya öyle bir noktaya yaklaşabileceği endişesinin ne ölçüde gerçekçi olduğu da araştırılmaya muhtaç olsa gerek. Kürtçe'nin kamusal alanda geçmişe göre çok daha yaygın ve "legal" bir şekilde kullanılabilmesi, Kürtçe yayın yapan televizyonların varlığı ve en önemlisi, içinden geçmekte olduğumuz siyasal süreç boyunca Kürt halkının bir "ulusal kimlik" edinme sürecinde yol alması... Tüm bunlar belki de Tan'ın öngördüğü doğal asimilasyona ket vuracak.
'DİLLERİNDEN DE DİNLERİNDEN DE VAZGEÇMEK İSTEMİYORLAR'
Kürt yazarın Türkiyeli Kürtlerin oy verme davranışlarına ilişkin de ilginç tespitleri var. Kürt toplumunda kendini sadece Müslüman veya sadece seküler bir Kürt olarak tanımlayan insanların da bulunduğunu, ama Kürtlerin ana gövdesinin (Tan bu ana gövde için "bence Kürtlerin yüzde 50'si" kestiriminde bulunuyor) hem dini hassasiyete sahip olduklarını, hem de etnik talepleri olduğunu belirtiyor.
"İnsanlar dilinden de dininden de vazgeçmek istemiyor. Nereleri ağrıyorsa o seçimde o tarafa oy veriyorlar" diye konuşan Tan, Cumhurbaşkanlığı krizinden ötürü Kürt seçmenin 2007'de AKP'ye yüksek oy verdiğini hatırlatıyor: "22 Temmuz seçimlerinde Diyarbakır'da AKP ile Bağımsızlar arasındaki oy farkı sadece 10 bindi. 2009 yerel seçimlerinde ise bu fark 183 bine çıktı".
Önce Cumhurbaşkanı, sonra da Başkan olma arzusundaki Tayyip Erdoğan'ın referandum sonuçlarını mealen "MHP'lilerin yarısından oy aldım. Bunu kaybetmemeliyim" gibi bir okumayla karşıladığını belirtiyor Tan. Diğer okumanın ise "milliyetçi tepkiden korkmaya gerek yok, Kürt sorununda cesur adım atılabilir" olduğunu ifade eden Tan, Erdoğan'ın bunu benimsemediği görüşünde.
Bir sohbette böylesi bir yorumu nasıl karşıladığını sorduğumuz ÖDP Genel Başkanı Alper Taş ise Altan Tan'la hemfikir değil. ÖDP liderine göre Erdoğan MHP seçmeninden, referandum propaganda sürecindeki milliyetçi söylemi sayesinde oy aldı. Yani Kürt sorununa çözüm getirme umudu yarattığı halde MHP tabanından oy almış değil, öyle bir durum yok.