Kandil'de Karayılan'la görüşen gazeteci Ertuğrul Mavioğlu, izlenimlerini anlattı: Esas olarak söylediği, bundan sonraki süreç için verdiği net taahhüt, 'Bundan sonra asla sivil kayıpları olmayacak' dedi.
İSTANBUL - Kandil'e giderek PKK lideri Murat Karayılan'la röportaj yapan Radikal gazetesi yazarı Ertuğrul Mavioğlu, Kandil izlenimlerini, Kürt sorununda gelinen durumu ve Ergenekon davasını Yazı İşleri programında değerlendirdi.
Yenilenen Radikal gazetesinin gündeme taşıdığı 'sokak yazarı'na atfen Ruşen Çakır'ın yaptığı "Radikal sokak yazarı dedi, sen dağ kadrosundan çıktın" esprisine Ertuğrul Mavioğlu güldü.
Ruşen Çakır'ın sorularını yanıtlayan Ertuğrul Mavioğlu'nun sözlerinden ana başlıklar şöyle
Karayılan'ın yeni söylediği şeylerin başında bana sorarsanız sivillerin zarar görmesi... Özür dileme açıkça söylemek gerekirse söylediklerinin bütününden anlaşılan cümledir. Esas olarak söylediği, bundan sonraki süreç için verdiği net taahhüt. 'Zaman zaman açıklamalar yapıyorsunuz, 'şehirleri cehenneme çeviririz' diye... Biz de o şehirlerde yaşıyoruz, bizim çocuklarımız yaşıyor. Peki nasıl olacak bu şekilde, hem Türk halkının size karşı olumlu yaklaşmasını talep ediyorsunuz?' diye sorduğumda Karayılan şehirlerde verilen sivil kayıpları kabul ettiklerini, bunların bir hata olduğunu ve kadroları içerisinde eğitime gittiklerini söyledi. Arkasından ben Mavi Çarşı ve Çetinkaya olaylarını hatırlatıp 'Bunlar vahşetti' dediğimde Karayılan da karşılığında 'Bundan sonra asla böyle şeyler olmayacak.'
Tabi ki bu sözün doğruluğunu zaman gösterecek ancak bir örgüt siyasal anlamda kendini var etmek istiyorsa sözleriyle bağlıdır. Sözlerini tutarlar ya da tutmazlar onların bileceği iş.
Her iki kelimesinden birinde 'barış' kelimesini kullanan bir insanın bu tür kozları elinde tutması zaten anlaşılır gibi değil. 'Devlet bizi yenemedi ama biz de devleti yenemeyeceğimizi artık anladık' cümlesi de çok önemli. Bu cümle biraz şununla da alakalı: 1991'den sonra geliştirdikleri özerklik talebinde şöyle diyorlar, 'Biz oligarşik cumhuriyeti yıkma hedefinde değiliz, hedefimiz onu dönüştürmek.' Bütün olarak bunları dikkate aldığınızda, yenmek-yenilmek, zafer kazanmak-mağlup olmak gibi cümlelerin dışında bir takım cümleler kurmaya çalışıyorlar.
Sivillerin yaşamını yitirdiği eylemlerin hepsinin kendilerine ait olmadığını da söylüyor. Bunu JİTEM belgelerinde de okuyoruz, PKK kılığına girilerek eylemler yapıldığını. Bu konuda çok da haksız sayılmaz fakat diğer yandan net önümüzde örnekler var. Diyarbakır'da dersane önünde öğrenciler can verdi, ateş düştüğü yeri yakar ve oradaki öğrencilerin anne-babalarının ne yaşadığını kim bilebilir? Mavi Çarşı mesela, unutuldu, 13 kişi yaşamını yitirmişti.
Ben bu sivillere bizden zarar gelmeyecek taahhüdüne inanmak istiyorum. Sadece sivillere değil, askerlere de zarar gelmesini istemiyorum.
Bu görüşmeyi 16 Ekim tarihinde yaptım, ancak yayınını yapabiliyoruz. Röportaj yaptığımız gün aynen şöyle demişti Karayılan, '15 günlük süre var ve top karşı tarafta. Topa hafif bir dokunsunlar, vursunlar, görelim.' Bundan kastettiklerinden biri KCK davası, bu davayı düz ovada siyaset yapmanın önüne geçilmesi olarak görüyorlar. Kanaatleri şu, devlet veya hükümetçözüm diyor ama aslında çözüm değil imha politikası izleniyor.
31 Ekim Kandil'dekiler için kritik bir tarih, diğer yandan Öcalan'ın geliştirmiş olduğu bir istek de var, seçimlere kadar ateşkesin devam etmesi yönünde. Karayılan çok açıkça 'Biz süresiz ateşkesten yanayız' dedi. Fakat diğer yandan da 31 Ekim'den sonra nasıl bir strateji izlerler, bunu da bilemiyorum. Bunları bilmek için askeri uzman olmak gerekiyor.
Anadilde eğitimi mücadeleleri için hala çok önemli görüyorlar, bu bir eşik."
DARBE GÜNLÜKLERİ DE BU İŞİN DIŞINDAYSA...
"Ergenekon operasyonlarının başlamasından bu yana var olan algı bozukluğuna dair yeni bir karara imza atılmış oldu. Operasyonlar ilk başladığında bunun derin devlet ve Türkiye'nin karanlık geçmişiyle hesaplaşması olduğu söylenmişti.
Daha sonra JİTEM'den tutuklananların hiçbiri bu olaylarla ilgili bir soruşturmaya uğramadı. Nihayetinde savcı bir gün bir soru üzerine açıkça dedi ki 'Bu bir darbe davasıdır'. Darbe davasının üç tane temel dayanağı vardı, bir tanesi de Darbe Günlükleri'ydi. Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli Oramiral Özden Örnek'in yazdığı ve Nokta dergisinin Türkiye gündemine getirdiği -Nokta'nın başına gelmeyen kalmadı- Darbe Günlükleri davanın en temel belgelerinden bir tanesiydi. Darbe Günlükleri de bu işin dışındaysa 'Bu dava ne davası?' diye insan soruyor tabi ki... Biz yazdığımız kitapta da belirtmiştik, mevcut soruşturmaya göre kimsenin ceza almayacağını... Bu dava bir çeşit burun sürtme davası, devletin bir kanadının sindirilmesi ve tasfiye edilmesi davasıdır.
Zekeriya Öz'ün elinde bu dosya olsaydı bu karar çıkar mıydı? Bunu Savcı Öz'e sormalıyız. Davanın konseptine bakılırsa aslında bu karar öngörülebilir. Ya açık açık bir ceza davası sürdüreceksiniz, bunu delillendirmeye çalışacaksınız. Darbe Günlükleri bunun en önemli deliliydi, Mustafa Balbay'ın günlükleri bunun en önemli deliliydi. Ergenekon davasında ismi geçen komutanların 2002-2004 arasında kendi aralarında yaptıkları konuşmaların tutanakları bunun en önemli deliliydi. Şimdi gelinen noktada komutanlar tutuksuz... Bu kararın geri dönüşü mümkün olabilir. Şimdi Mustafa Balbay'ın sormuş olduğu 'Biz darbeyi desteklemekten cezaevindeysek darbeciler nerede?' sorusu bir kez daha gündeme gelecektir." ntv