İstanbul Fener’deki papaz, patrik ilan edildikten sonra her gün bir yere metropolitler atıyor. Sadece 4 öğrenci var diye okullar açılıyor. Lozan Antlaşması gereği aynısını Türk azınlık Yunanistan’da yapma hakkına sahip. Bu hakkı hatırlatan gazeteciye yarım milyon avro ceza, 24 ay hapis isteniyor
Düşünsenize, Fener Rum Ortodoks kilisesi baş papazı, zaman içinde “Patrik” mertebesine yükseltilen Bartholomeos’u Türk hükümeti kabul etmeyecek ve “Buranın baş papazını ben seçiyorum” diyecek. Ya da Bartholomeos’un Rum nüfus var mı yok mu diye bakmadan atadığı metropolitleri tanımayacak ve “Papazlarınızı ben atayacağım” diyecek! Rum nüfus olmayan Çanakkale’de, Gelibolu’da, Trabzon’da metropolitler atanmasına, iki öğrenci ve 60 yaş ortalamasıyla 300 civarında Rum nüfusun yaşadığı Gökçeada’da ana okulundan liseye kadar Rum Okulu açılmasına göz yumaduralım, Batı Trakya’da Türk-Müslüman azınlık haklarına bir darbe daha geldi. Yunanistan, yaklaşık 150 bin Türk-Müslüman azınlığın yaşadığı üç Batı Trakya ilinde cuntadan kalma yöntemleri uygulamakta ısrarlı. Özellikle son 10 yıldır “Müftünüzü ben atayacağım, öğretmeninizi ben görevlendireceğim, vakıflarınızı ben yöneteceğim” diyor. Buna karşılık Lozan antlaşması’nı hatırlatan basına da ceza yağdırıyor.
DAVA ÜSTÜNE DAVA
Batı Trakya’da 2009’dan bu yana yayımlanan Millet gazetesi, Batı Trakya’da Türk-Müslüman azınlığın yaşadığı üç ilde, yaklaşık bin beş yüz aboneye dağıtılıyor. Genel Yayın Yönetmeni Cengiz Ömer aleyhine, 110 bin avro para cezası talebiyle açılan davanın ilk duruşması 17 Eylül’de görüldü. Ömer’e, suçunun ne olduğunu sorduk, on yıllık mücadeleyi Aydınlık’a anlattı:
“Bu ilk değil, on yıldır bize dava üstüne dava açıyorlar. Bugüne kadar yarım milyon avro para cezası birikti. Ödeyemediğimiz için banka hesaplarımıza haciz kondu. Amaçları, ya onların dediğine boyun eğelim ya da kapatalım.”
SUÇU HAK İHLALLERİNİ HABER YAPMAK
Bu kadar da değil, “Birikmiş davalardan 24 ay hapis cezam var” diyen Ömer'e, “Peki, bu kadar yakın takip gerektiren suç nedir?” diye sorduk. Cengiz Bey’in suçu Lozan’a, hatta daha da geriye 1913’deki Atina antlaşmasına kadar uzanıyor:
“Burada hükümeti azınlık konularında yaptıkları hak ihlallerini eleştirdiğimiz, bunlara değindiğimiz için bizimle uğraşıyorlar. Özellikle müftülük meselesi var. Lozan Antlaşmasına göre, dini alanda örgütlenme özgürlüğümüz var. Dini kurumlarımızı, eğitim kurumlarımızı kurabilme, açabilme ve yönetebilme hakkına sahibiz. Aynı şekilde gayri Müslüm azınlıklar da bu hakka sahip. Bizim kurumlarımızda okulların yönetimi, kadrosu, sahipliği konusunda hak sahibiyiz. Yunanistan hükümeti, Lozan nasıl uygun gördüyse öyle davranmak zorunda. Ama Yunanistan kendi müftülerimizi seçme hakkını elimizden aldı. Kendi müftü atıyor. Sonuç olarak ortaya ikili bir sistem çıktı. Biz müftümüzü seçiyoruz, Yunanistan diyor ki benim atadığım müftüye tabi olacaksınız. Devletin tayin ettiği memuru eleştiriyoruz, biz bunu tanımıyoruz, diye yazınca suçlu oluyoruz, para cezası geliyor. Üstüne üstlük, o müftüler de bize memura hakaretten dolayı dava açıyorlar. Devletin atadığı müftüyü tanımayarak basın yoluyla tahrik ediyorsunuz diye ceza davaları açılıyor. Buradan da hapis cezası yiyoruz.”
NAZİ EĞİTİMİ GİBİ
Cengiz Ömer’in isyanı okullara da uzanıyor: “Okullarımıza atanan öğretmenler de, çocuklara milliyetçi şarkılar şiirler öğretip ‘Siz Türk değilsiniz, Yunansınız‘ gibi telkinlerde bulunuyor. Bir öğretmen, 'Allah’ın resmini çizin' diye ödev vermiş! Aile bizi çağırdı, durumu anlattı, sıkıntıları aktardı. Biz bu olayı işledik, şahitler konuştu. Ama bu öğretmen bize dava açtı. Ardından tazminat davası açtılar, velileri tehdit ettiler. Onlar tehditlere dayanamayıp çekildi, kusura bakmayın, dediler. Öğretmen bize 1 milyon avroluk tazminat davası açtı. Temyizler, istinaflar derken Yargıtay'da onaylandı. Bir milyonla başladı, şu anda 64 bin avro ceza kesinleşti. Şikayet edilen öğretmen, Altın Şafak Partisi üyesiydi. Burada ırkçı, yeni Neo-Nazi partisi olarak biliniyor. Onun yaptığı girişimlerle banka hesaplarımıza haciz konuldu.”
MUSEVİ VE ERMENİLERE KARIŞMAZLAR
Gökçeada-Bozcaada İstanbul’da 4 öğrenci için Rum okulu açılırken Yunanistan’da 8 Türk okulumuz kapatılmış. Cengiz Ömer, şöyle konuştu: “İlk fırsatını bulduklarında kapatıyorlar. 230 okuldan 115’i kapatıldı. Burada azınlık statüsü kazanmış sadece Müslüman-Türk azınlık var. Türkiye’de 3-5 bin kadar olduğunu sanıyorum. Şu anda Türkiye’de Patrikhane var ve din adamlarını kendileri atıyorlar. Yunanistan’ın uygulaması, muktesebata, temel insan haklarına tamamen aykırı. Bizim burada imamlarımız var. Bir din kendi din adamlarını seçer. Musevi toplumu var, Ermeni toplumu var, Hıristiyanlığın farklı mezhepleri var. Hiçbirine karışmazlar. Özellikle Müslüman azınlığa farklı tavır sergiliyorlar, çünkü Türk varlığını milli mesele, beka meselesi olarak görüyorlar. Lozan Antlaşmasıyla Müslüman-Türk azınlığın elde ettiği haklar, her geçen gün aşındırılmaktadır. Şartları ihlal ediliyor. Azınlığın sahip olduğu müftülükleri, dini kurumları, vakıfları idare etme hakkı Müslüman Türklere ait. Fakat Yunanistan 1967 yılında Cunta vakıflara el koymuştu. Cunta 1974’de bitti, bütün kurumlar, devlet kurumları demokratik yönetime sahip oldu. Bir tek Batı Trakya cunta döneminden kalma yöntemlerle idare ediliyor.”
CAMİYE BİLE GİREMEZLER
“Atanan müftüler, Yunanistan devlet yönetimine yakın kişiler. Kendilerini Türk olarak kabul etmeyen, bir makama oturmak için öncelikleri bu olan, azınlık aleyhine resmi görüşü kabul eden kimseler. Toplum tarafından tasvip edilmeyen, istenmeyen kişiler, persona non grata denilen insanlar. Ama yönetim, azınlığı asimile etmek için dayattığı insanlar. Devlet, azınlık aleyhine kabul ettiği için camilere bile giremiyorlar. Lozan Antlaşmasına göre müftüyü azınlık seçer. İstanbul’da nasıl metropolitler bir araya gelip seçilebiliyor, Yunanistan’da da aynı hak Türk azınlığa aittir. Yunanistan, Batı Trakya Türklerinin kendi kurumlarını kurmasını istemiyor. Güçlü bir şekilde kurumsal yapıya sahip olmaları, Batı Trakya Türklerinin varlığının teminatıdır. Türk varlığı Yunanistan’da milli tehdit olarak algılandığı için bize iki seçenek sunmuş:
Ya benim dayattığım Müslüman-Yunank kimliğini kabul et ya da çık git. Cumhurbaşkanı bile geldiğinde 'Yunanistan’daki Müslüman-Yunan azınlık' diyor. Vakıflarımıza, okullarımıza, Hıristiyan memur atıyor. Türkiye, patrikhane’de gayrimüslüm kişilerin seçtiği kişileri değil, biz Müslüman memurlar yerleştireceğiz dese ne olur? Adalet dağıtım mekanizması değil, Türk azınlığı sindirme mekanizması olarak kullanıyor.”
Kaynak : aydinlik.com.tr